banner536

CHP İl Başkanı Taşel: Siyasal bir çılgınlık içinde olan Erdoğan, Ekonomik kurtuluş savaşı verdiğini iddia ediyor

Eskişehir CHP İl Örgütü yaşanılan süreci ekonomik buhran olarak değerlendirdi. İl Başkanı Recep Taşel, “Ülkenin yeni bir güven iklimine ihtiyacı var. Bu iklimin yaratılması ve ülkece derin bir nefes alabilmemiz için, hiç beklemeden, hemen, acil olarak seçime gidilmesi kaçınılmazdır” dedi.

CHP İl Başkanı Taşel: Siyasal bir çılgınlık içinde olan Erdoğan,  Ekonomik kurtuluş savaşı verdiğini iddia ediyor
24 Kasım 2021 Çarşamba 13:01

Ekonomik ve siyasi olarak çok zor günlerden geçildiğini belirten Taşel, “Genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bu vahim durumu yaşayacağımızı aylar öncesinden öngördü. Siyasal ve tarihsel sorumluluk örneği gösteren bir lider olarak Ekonomik Buhrandan Çıkış olarak adlandırılan 16 Maddeden ibaret çözüm önerilerini kamuoyu ile paylaştı.

Uzmanlık alanının ekonomi olduğunu hatırlatarak, ‘ekonomi benden sorulur’ diyen şahsım iktidarı tarafından hiç dikkate alınmadı. Genel başkanımız daha sonra iki kez daha ekonomik buhrandan çıkış için neler yapılması gerektiğini paylaşırken son olarak da, mutlaka bir Karakış Fonu kurulmasını istedi.” Dedi.

Ekonomiyi kim yönetiyor

“Bugün, ekonomik durum itibariyle ucu açık derin bir buhran içindeyiz” diyen Taşel açıklamasında şu ifadelere yer verdi:  Hayatın her alanında bir duruş yaşanıyor. Üretim ve ticaret durmak üzere, hiç kimse önünü göremiyor. Öyle ki; geleceği çalınan 12- 15 yaşındaki çocuklarımız ekonomi konuşuyor, anlık olarak dolar kurunu takip ediyor.

Siyasal bir çılgınlık içinde olan Erdoğan,  Ekonomik kurtuluş savaşı verdiğini iddia ediyor. Sormak isteriz Sayın Erdoğan, 20 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor?

Daha sonra da, bugünkü olumsuz ekonomik tablonun ortaya çıkmasında önemli bir etkisi olduğunu düşündüğümüz, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası rezervi olan 128 Milyar Dolar nerede diye tekrar sormak istiyorum. Üzerine bir de eksi 35 milyar dolar nerede?

Özellikle 2018 yılından bu yana, yani tek adam şahsım hükümetinin ekonomi konusunda ülkeyi getirdiği vahim durum, emekliyi, işçiyi, çiftçiyi, memuru, esnafı, sanayiciyi, kısaca; çalışan üreten her kesimi hızla yoksullaştırmıştır.

Emekli, memur ve asgari ücretli çalışanlar, açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilirken, bir de emekliliği çalıştığı gün sayısı olarak hak etmiş, ama işini bir şekilde kaybetmiş, hiçbir geliri olmayan Emeklilikte Yaşa Takılanlar var ki, hikayelerini dinlediğinizde, gerçekten yürek dayanmıyor.

Eğitimini tamamlamış diploması elinde, hatta iş bulamadığı için ikinci, üçüncü üniversiteyi bitiren gençlerimiz ailelerinden harçlık alarak yaşıyor. İşsizliği en yakıcı şekilde yaşayan bu gençlerimiz, ülkemizden ve geleceğimizden umutlarını tüketmiş bir şekilde yurt dışına gitmenin yollarını arıyorlar. Üzerine bir de öğrencilik döneminde kullandıkları KYK kredileri için vergi daireleri ödeme emri ve icra takibi başlatıyor. Çiftçi çok zor durumda, toprağı ekmek istemiyor. Ekim yapsa gübre kullanamıyor. Rekolte düşüyor, kazanç sağlaması mümkün olmuyor. Gübre fiyatları iki, üç katına çıktı ve her kur artışında fiyatı yükseliyor. Tarım ve hayvancılık bütün dünyada stratejik sektör olarak tanımlanmıştır. Türkiye’de de Tarım Kanunu’nun 21. Maddesine göre bütçenin yüzde biri oranında desteklenmesi gereken tarıma, o oranda hiçbir dönem destek olunmazken, fasulye, mercimek, nohut, buğday, hatta saman ithal eden ülke konumundayız. Kendi çiftçimize vermediğimiz ürün fiyatının iki, üç katını yabancı ülke çiftçisine veriyorlar.

Ekonomi biliminin temel kurallarını red eden Erdoğan, ‘’ Faiz sebep, enflasyon neticedir’’ diyerek, talimatla ekonomik alana müdahale ediyor. Bir yandan faize karşı olduğunu söylüyor, diğer yandan yirmi yıldır dünyanın en yüksek faizi ile ülkeyi yönetiyor.  İç siyasete dönük popülist bu söylem, yurt dışında karşılık bulmuyor. Türkiye’nin demokrasisi sorgulanırken dünya ülkeleri nezdinde güven sorunu yaşamamız nedeniyle, borçlanma ve doğrudan yatırımcıyı çekemiyor, borcumuzu çevirebilmek için, en yüksek faizi ödemek zorunda kalıyoruz.

Türk Lirası, yabancı paralar karşısında sadece on gün içinde yüzde otuz değer kaybetti, paramız adeta pul oldu. Parası değersizleşen ülkenin yurttaşları hızlı bir şekilde yoksullaşır. Değersiz ve kötü yaşam şartlarına mahkum olur. Yıllardır yurttaşlarımızı yoksullaştırarak, yoksulluğu yönetmeyi tercih eden iktidar, beceriksiz ekonomi yönetiminin faturasını yine halkın sırtına yüklemek istiyor.

Temel gıda maddeleri olan, un, yağ ve şeker fiyatlarının enflasyonun çok üzerinde artmasına rağmen, neredeyse haftada bir zam geliyor ve marketlerde artık sınırlı sayıda satılmaya başladı. Asgari Ücretin açlık sınırının altında kalması kabul edilebilir değildir, dolar bazında asgari ücret, dünyanın en ucuz işçiliği olarak bilinen Çin’in gerisine düştü. 2021 Ocak ayında bir aylık 383 Dolar ücret alan bir çalışan, bugün,  daha yıl bitmeden 210 Dolar aylık ücrete gerilemiştir. Bu adaletsiz, haksız ve vicdansız durumdan, sadece utanç duyuyoruz. Bizim işçimiz, çalışanımız Çin’li bir vatandaştan daha mı değersiz. Maalesef dünyada en ucuz işçi çalıştıran, emek sömürüsü gerçekleştiren bir ülke konumuna gelmiş bulunmaktayız.

Toplumun tüm kesimleri hızla yoksullaşırken, oldukça iyi durumda olanlar da var. Dolar ve Euro üzerinden sözleşme yaparak ihale alan beşli çetenin keyfine diyecek yok, zenginliklerine zenginlik katıyorlar. İktidara çağrımızdır; ihale sözleşmeleri derhal TL’ye çevrilmelidir. Erken seçim konusunda çekingen davranarak 2024’ü işaret eden Sayın Erdoğan, muhtemelen yaşanan ekonomik felaketin boyutunun farkında değil. Her gün yeni bir zam haberiyle karşılaşan yurttaşlarımızın geçim sıkıntısı had safhaya ulaşmış durumdadır. 2002 yılında bir asgari ücretli 235 milyon 437 bin 875 lira ücret alırken, 10 küçük altın alabiliyordu. Bugün asgari ücret 2,825 lira, bu ücret ile 2,5 çeyrek altın dahi alamıyor. Emekli bir aylık maaşıyla 1,5 çeyrek altın dahi alamıyor.

Hayvancılık ile geçimini sağlayan çiftçilerimiz 1 litre süt satarak 1,5 kg. yem alabiliyordu. Bugün ucu açık hale gelen piyasa koşullarında 2 belki de 3 litre süt vererek 1 kg. yem alabilecek. Bu koşullarda ayakta kalabilmesi mümkün mü? Yine besicilerimiz, 1 ton et verip 25 ton yem alırken, 12 ton yem almaya başlamışlardı. Şimdi o da alınamaz duruma gelecek.

O nedenle hayvanlarını kesime gönderiyor.

TÜİK verileri ile yüzde yirmi olarak açıklanan enflasyon, gıda tarafında en az yüzde altmışları bulmuş durumda.

Üretici enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki fark, on gün önce ÜFE yüzde 20 iken TÜFE 45 di. Aradaki 25 puanlık fark, 10 gün içinde yüzde 30 değer kaybeden türk lirası nedeniyle, iğneden ipliğe her ürüne zam gelecek. O nedenle bu oranın ikiye katlanacağı ve tüketiciye, yani halkımıza, dünyanın en haksız vergisi olan, enflasyon olarak yansıyacağını,  satın alma gücümüzün düşerek daha da yoksullaşacağımızı belirtmek isterim.

İş dünyasında hiçbir sektör temsilcisi önünü göremiyor. O nedenle yatırım ve üretimden hızla uzaklaşıyor. Ülkenin yeni bir güven iklimine ihtiyacı var. Bu iklimin yaratılması ve ülkece derin bir nefes alabilmemiz için, hiç beklemeden, hemen, ACİL olarak seçime gidilmesi kaçınılmazdır.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.