Eğitim-Sen Şube Başkanı Faik Alkan ile UNESCO ve ILO tarafından 1994 yılında “Dünya Öğretmenler Günü” olarak ilan edilen ‘5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü konuştuk…
5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü nedir? Nereden çıkmıştır? Kısaca bilgi verir misiniz?
5 Ekim, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO ve ILO tarafından 1994 yılında “Dünya Öğretmenler Günü” olarak ilan edilmiştir. 1994’ten bu yana her yıl 5 Ekim tarihi, yüzden fazla ülkede “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır. Dünyanın en büyük eğitim çalışanları örgütü olan Eğitim Enternasyonali, 26 Ocak 1993 tarihinde kurulmuş ve kurulduktan bir yıl sonra 5 Ekim tarihinin “Dünya Öğretmenler Günü” olarak ilanını kabul ederek, üye örgütlere kutlama çağrısı yapmıştır. Türkiye’de Eğitim Enternasyonali’ne üye tek örgüt olarak Eğitim Sen, ilanından bu yana 5 Ekim tarihini “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kutlamaktadır.
Sizin açınızdan ülkemizde kutlanan 24 Kasım’dan farkı nedir?
24 Kasım ülkemizde 12 Eylül askeri cuntası tarafından zorla dikte edilen bir gündür. Eğitim Sen üyeleri açısından Mustafa Kemal Atatürk’ e 24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri'nin açılışı ile birlikte Başöğretmenlik unvanı verilmesinden dolayı anlamlıdır.
Ülkemizde öğretmenlik mesleğinin durumu nedir?
Öğretmenler; insani değerleri gelişmiş, topluma önderlik eden, bilimsel düşünen, toplumsal ve siyasal olarak etkin, insan ilişkilerinde özgecil, sorun çözmeye yatkın, öğrencilerin sosyal ve kültürel durumlarını kavrayan, eşitsizlikleri sorgulayıcı ve mücadeleci, alanında uzman kişiler olarak tanımlanırlar. Öğretmenlerin gelişimi onların yaptıkları işi anlamlı bulmalarına, mesleki özerkliğe sahip olmalarına, okulun demokratik olmasına, yakından izlendiği duygusuna kapılmamasına, kendini güvende hissetmesine bağlıdır. Okul, öğretmenlerin kendi kendilerini yönetir oldukları ve meslektaşları arası rekabet değil, dayanışma ile kendilerini geliştirdikleri ve okulu anlamlı ve değerli buldukları mekânlar olmalıdır.
Ancak 16 yıllık AKP iktidarında öğretmenlik mesleğinin bırakalım toplumda hak ettiği itibarı yakalamasını, öğretmenler tarihin hiçbir döneminde AKP iktidarı döneminde olduğu kadar itibar kaybına uğramamıştır. Geçtiğimiz yıllar içinde göreve gelen her bakan, fırsat buldukça öğretmenlerin az çalıştığı, uzun tatil yaptığını iddia etmiş, her fırsatta öğretmenlik mesleğini değersizleştiren ifadeler kullanmıştır. Türkiye ekonomisinde son dönemde yaşananlar, Türk lirasının aşırı değer kaybı, enflasyonunun hızla artması, tüm toplum kesimlerini olduğu gibi, bir milyonu aşkın eğitim ve bilim emekçisinin çalışma ve yaşam koşullarını da ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, resmi öğretmen açığı 117 bin 403, ataması yapılmayan öğretmen sayısı 438 bindir. Son 16 yılda KPSS’ye giren her 100 öğretmenden sadece 17’sinin ataması yapılmış, geriye kalan 83 işsiz öğretmen ya tekrar sınava girmek ya da başka alanlarda çalışmak zorunda bırakılmıştır. Bugüne kadar 53 işsiz öğretmen ataması yapılmadığı için yaşamına son vermiştir.
MEB, öğretmen açıklarını kapatmak yerine sözleşmeli ve ücretli öğretmen istihdamını yaygınlaştırarak eğitimde güvencesiz istihdamın kapılarını ardına kadar açmayı hedeflemektedir. Güvencesiz çalışma kadın çalışanların çalışma koşullarını daha da olumsuz etkilemekte, sözleşmeli, ücretli çalışan kadınlar mobbinge daha fazla maruz kalmakta, mazerete dayalı tayin hakkı, doğum ve süt izni hakkı konusunda da ciddi mağduriyetler yaşamaktadır. Öğretmen atamalarında mülakat sınavı öğretmen istihdamını açık bir şekilde ‘politik güvencesizleştirmeye’ dönüştürmüş, iktidara eleştirel ve muhalif yaklaşan çok sayıda öğretmen adayının ‘fiilen’ elendiği bir sistem getirilmiştir. Yıllardır kamu istihdamında, özellikle eğitimde güvencesiz, esnek ve performansa dayalı istihdam politikalarını hayata geçirmek isteyen siyasi iktidar, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında eğitimde mülakat sınavı ile alınan ‘sözleşmeli öğretmenlik’ uygulamasını başlatmış ve bugüne kadar 64 bin 300 sözleşmeli öğretmenin ataması yapılmıştır.
Öğretmen istihdamında yaşanan güvencesizleştirme, öğretmenlerin özlük hakları ve çalışma koşulları arasında farklılıklar oluşmasına neden olmuş, bu durum öğretmenlik mesleğinin niteliği tartışmalarını beraberinde getirmiştir.
Yukarıda saydığınız olumsuz durum karşısında EĞİTİM SEN’ in talepleri nelerdir?
Tüm eğitim emekçilerinin ek göstergeleri 3600’e çıkarılmalıdır. Eğitim-öğretim yılı başında öğretmenlere yapılan eğitim öğretime hazırlık ödeneği, her dönem başında, bir maaş tutarında olmak üzere yılda iki kez olmalı ve bütün eğitim ve bilim emekçilerine ödenmelidir. Başta insanca yaşayacak ücret talebi olmak üzere, eğitim emekçilerinin bugüne kadar yaşadığı ekonomik mağduriyetler giderilmeli, son 16 yıl içinde satın alım gücümüzdeki azalmayı telafi eden adaletli bir ücret artışı sağlanmalıdır.
Siyasi iktidar ve Milli Eğitim Bakanlığı, dünyanın her yerinde olduğu gibi öğretmenler günü olarak Dünya Öğretmenler Günü olan 5 Ekim tarihini esas almalı, öğretmenlere hak ettiği değeri vermelidir. 5 Ekim günü tatil ilan edilmelidir. Dünya öğretmenleri açısından bir toplu sözleşme niteliğinde olan ve Türkiye’nin de imzaladığı “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı” eksiksiz olarak hayata geçirilmelidir. OHAL KHK’leri ile gerçekleştirilen hukuksuz ihraçlar iptal edilmeli, hukuksuz bir şekilde ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilmelidir.
OHAL KHK’leri ile ihraç edilen kamu emekçilerinin yaşadığı mağduriyeti arttıran her türlü yasal ve fiili engel kaldırılmalıdır. Çalışırken alınan ek ödemelerin tamamı temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmalı, vergi dilimi uygulaması sabitlenerek ücretlerde yaşanan erimenin önüne geçilmelidir. Sözleşmeli/ücretli öğretmenlik gibi her türlü güvencesiz istihdam uygulamalarına, esnek, kuralsız ve angarya çalışmaya son verilmelidir. Sözleşmeli öğretmenlerin mazerete dayalı tayin hakkı başta olmak üzere tüm özlük hakları iade edilmelidir. Ataması yapılmayan öğretmenlerin istihdam sorunu çözülmeli, tüm branşlara eşit değer veren adaletli istihdam sağlanmalı, MEB’in ihtiyaç sayısı olarak açıkladığı 117 bin öğretmen ataması bir an önce yapılmalıdır.
Hizmetli ve memurlara özel hizmet tazminatı ödenmelidir. Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkı önündeki engeller kaldırılmalı, gerçek bir toplu sözleşme düzeni sağlanmalıdır. Okulöncesinden üniversitelere kadar eğitimin hiçbir kademesinde kriz gerekçesiyle tasarruf yapılmamalı, okullara ve üniversitelere yönelik çeşitli adlar altında yapılan kesinti ve uygulamalara son verilmelidir. 0-6 yaş grubu çocuklar için, 50 ve üzerinde çalışanı olan bütün iş yerlerinde kreş açılmalıdır. 50’den az çalışanın bulunduğu işyerlerinde ise çalışma alanlarına yakın ortak bakım üniteleri ve kreşler açılmalıdır. Çalışan kadınlara doğum öncesi 8, doğum sonrası 24 hafta olmak üzere toplam 32 hafta ücretli doğum izni verilmelidir. Yönetici atamalarında kadın çalışanların tüm yönetim kademelerinde eşit temsiliyeti sağlanmalıdır. Kılık kıyafet yönetmeliğinde yer alan antidemokratik uygulamalar kaldırılmalıdır.