MHP’li Ahmet Vural, “Bu yetkileri Türkiye’nin ilk anayasası olan Meşrutiyet Anayasası’nda biz Abdülhamid’e bile vermedik. Abdülhamid’te bile olmayan yetkiler şimdi cumhurbaşkanına veriliyor” dedi.
RÖPORTAJ: Ayşe Kaytan Uçak
Türkiye'nin geleceğini belirleyecek olan anayasa değişikliği teklifinin 18 maddesine de 'evet' çıktı. Yapılan son oylamayla ile anayasa değişikliği teklifinin tamamı kabul edilmiş oldu. Teklife ilişkin son sözü halk söyleyecek. Anayasa teklifi için Nisan’da referanduma gidilecek.
Partili cumhurbaşkanlığını içeren anayasa değişikliği teklifini ve MHP’nin tavrını, MHP’nin eski il başkanlarından Avukat Ahmet Vural ile konuştuk. Vural değişikliği hem bir hukukçu hem de bir siyasetçi olarak yorumladı.
Anayasa değişiklik teklifi neler getiriyor?
-Cumhurbaşkanı, parti başkanı olarak kalacak. Partisi ile ilişkisini kesmeyecek. Hem parti genel başkanı hem de cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanı ve parti genel başkanı olarak kendi partisinin bütün kongreleri ile doğrudan doğruya ilgilenecek. Partisinin sorunları, partisinin yönetimi doğrudan doğruya cumhurbaşkanın yönetiminde olacak.
- Partili bir cumhurbaşkanı olarak, Meclisi fesih edebilecek. Bütçeyi hazırlayacak. Kanun hükmünde kararnameler çıkaracak. Kanunları veto edebilecek. Doğrudan doğruya devleti, yargıyı, Meclis’i kontrol altına alabilecek.
-Uluslararası ilişkileri belirleyecek. Devletin tüm dış politikasını bir kişi belirleyecek. Uluslararası anlaşmaları onaylayabilecek. Büyükelçileri atayacak, Silahları Kuvvetlerin başkomutanı olarak harp kararı verebilecek. Doğrudan doğruya Türkiye’nin uluslararası ilişkileri tamamen cumhurbaşkanının elinde olacak.
-Bürokrasiyi yani devleti tamamıyla cumhurbaşkanı tek başına belirleyecek. Bakanları atayacak. Yeni bakanlıklar kuracak. Yeni kurduğu bakanlıklara, yetkiler verecek. Kamu özel kişilikleri ve özerk yönetimler kurabilecek. Tüm üst kademe kamu yöneticilerini atayabilecek. Tüm atamaların usul ve esaslarını kendi belirleyecek.
-Türkiye’nin eğitim politikasını kendisi yönlendirecek. Rektörlerin atama yetkisi tamamıyla kendisinde olacak. Türkiye’nin Milli Eğitim politikası, gelecek nesillerin yetiştirilmesiyle ilgili tüm kararları tek başına alabilecek.
-Orduyu tamamen cumhurbaşkanı şekillendirecek. Eskisi gibi Kuvvet Komutanlarının, Genelkurmay Başkanının, Milli Savunma Bakanının, Milli Güvenlik Kurulu’nun yaptığı toplantılarda elenerek yükselen, liyakat ve başarılarına göre yükselen generallerin yerine cumhurbaşkanının sevdiği, şahsi tercih ettiği generaller oluşacak.
-Yargıyı şekillendirecek. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu başkanını atayacak. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 13 üyesinin, 6’sını doğrudan doğruya cumhurbaşkanı atayacak. Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinin 12’sini cumhurbaşkanı atayacak. Cumhurbaşkanın atadığı bu hâkimler, cumhurbaşkanına karşı gelebilirler mi? Onun taleplerini geri çevirebilirler mi? Çeviremezler. Bir ülkede yargı çok önemlidir. Yargıyı bir tek kişinin eline verirseniz eğer, devlete güven kaybolur. Dışarıdan gelen yatırımlar biter. Yatırımlar doğrudan doğruya kanun hakimiyeti varsa gelir. Bir kişinin keyfine göre, kendi talebine göre eğer o ülkede kanunlar şekillendiriliyorsa, yabancı yatırımcılar bundan korkar. Gelemezler. Yatırım yapamazlar. Yargının bu şekilde şekillendirilmesi, bir tek kişinin eline verilmesi ülkenin geleceği için kötü bir şey.
-Yasama cumhurbaşkanının elinde, yargı cumhurbaşkanının elinde, yürütme de kendisinde. Kuvvetler ayrılığı nerede kaldı? Kuvvetler ayrılığı tamamen ortadan kalkmış oluyor.
-Milli Güvenlik politikalarını tamamını cumhurbaşkanı belirleyecek. Silahlı Kuvvetlerin başkomutanlığını cumhurbaşkanı temsil edecek. Silahlı Kuvvetlerin kullanılması, OHAL ilanı, bütün bunlar cumhurbaşkanının elinde. Şimdi diyeceksiniz ki, ‘Olağanüstü Hal ilanı şimdi de mümkün.’ Şimdi de mümkün ama Meclis kararı ile mümkün ve sınırlı olarak mümkün.
-Bu anayasa değişliği ile cumhurbaşkanı hiç kimseye danışmadan, dilediği kadar, süresi kendi keyfine, kendi şahsi düşüncesine bağlı olarak Olağanüstü Hal ilan edebilecek. Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarabilecek.
-Bütün bunları yapan cumhurbaşkanının denetimi mümkün olmayacak. Denetlenemeyecek. 400 milletvekilinin oyu ile yüce divana gönderilmesi mümkündür deniliyor. Bu milletvekillerini zaten parti başkanı sıfatıyla kendisi seçiyor. Kendi seçtiği milletvekilleri onun aleyhinde nasıl karar verecek? Bu mantığa da aykırı. Böyle bir şeyi mantık olarak düşünemeyiz. Böylece ömür boyu hukuki koruma altına alınmış oluyor.
“Abdülhamid’te bile olmayan yetkiler şimdi cumhurbaşkanına veriliyor”
Bu yetkileri Türkiye’nin ilk anayasası olan Meşrutiyet Anayasası’nda Abdülhamid’e bile verilmemiştir. Abdülhamid’te bile olmayan yetkiler şimdi cumhurbaşkanına veriliyor.
Bu değişiklik Türkiye’yi nereye götürür?
Bu değişikliklerin satır aralarında cumhurbaşkanına verilen çok önemli bir yetki daha var. O da şu, cumhurbaşkanı özerk yönetimler kurabilir deniliyor. Özerk yönetim kurmak demek, ‘feodal yapının’ temellerini atmak demektir. Feodal yapı, özerk yönetimlerden geçer. Cumhurbaşkanı dilerse özerk yönetimler kurabilecek. Bu özerk yönetimler, Allah korusun ileri de Türkiye'nin bölünmesi sonucunu bile doğurabilir. Yetkilerin sadece bir tek kişiye verilmesini bir siyaset adamı olarak yanlış olduğunu düşünüyorum.
“Keşke ABD modeli başkanlık olsaydı”
Keşke bu anayasa değişikliği böyle olacağına Amerika Birleşik Devletleri’ndeki başkanlık sistemi olsaydı. Hiç değilse o zaman, kuvvetler ayrılığı olurdu, yasama gerçek gücünü gösterirdi, yargı bağımsız olurdu. Böylece başkan bütün bu güçlerle birlikte hareket etmek zorunda kalır, şahsi hataları daha az yapması sağlanabilirdi.
MHP tabanının başkanlığa ‘hayır’ diyeceğini düşünüyor musunuz?
MHP tabanı, parti tavanın yaptığı çalışmalardan memnun değil, aynı fikir de değil. ‘Evet’ diyenlerde çıkabilir ama büyük çoğunluğun ‘hayır’ diyeceğini düşünüyorum.
Sizce Devlet Bahçeli, tabandaki rahatsızlığa rağmen neden böyle davranıyor olabilir?
Anlayabilsem. Anlayamıyorum, bilemiyorum. Devlet Bahçeli bir tek bu konuda değil, Abdullah Gül’ün seçimi başta olmak üzere birçok kritik konuda çok aleyhte konuşmalar yapmış olmasına rağmen AKP ile işbirliği yaptı. Buna biz de akıl erdiremiyoruz. Bir kitap yazdım ben; Kendim Olabilmek isimli bu kitaımda da bu konuları işledim. Sayın Devlet Bahçeli, Türk Milliyetçiliğini ayakları altına aldığını söyleyen, SayınErdoğan'ı destemekle çok yanlış bir politika izliyor. MHP’yi iktidara taşıyacak bir politika değil bu. Türkiye’de AKP’nin alternatifi MHP’dir. Eğer MHP doğru bir tavır sergileyebilseydi, doğru bir politika izleyebilseydi AKP’li seçmenin büyük bir kısmı MHP’ye katılır, MHP tek başına iktidar olurdu. Devlet Bey’in yapısında sanki iktidar olmak istememe gibi bir his, bir düşünce olduğunu görüyorum. İktidardan çekiniyor. İktidara karşı uzak duruyor.
Nisan’da referandum öngörülüyor. Milliyetçilere bir çağrınız olacak mı?
Referandum sürecinde ben ‘hayır’ denilmesinin hayırlı olacağını düşünüyorum. Gelecek nesiller için ‘hayır’ demekte hayır vardır.
Türkiye'nin geleceğini belirleyecek olan anayasa değişikliği teklifinin 18 maddesine de 'evet' çıktı. Yapılan son oylamayla ile anayasa değişikliği teklifinin tamamı kabul edilmiş oldu. Teklife ilişkin son sözü halk söyleyecek. Anayasa teklifi için Nisan’da referanduma gidilecek.
Partili cumhurbaşkanlığını içeren anayasa değişikliği teklifini ve MHP’nin tavrını, MHP’nin eski il başkanlarından Avukat Ahmet Vural ile konuştuk. Vural değişikliği hem bir hukukçu hem de bir siyasetçi olarak yorumladı.
Anayasa değişiklik teklifi neler getiriyor?
-Cumhurbaşkanı, parti başkanı olarak kalacak. Partisi ile ilişkisini kesmeyecek. Hem parti genel başkanı hem de cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanı ve parti genel başkanı olarak kendi partisinin bütün kongreleri ile doğrudan doğruya ilgilenecek. Partisinin sorunları, partisinin yönetimi doğrudan doğruya cumhurbaşkanın yönetiminde olacak.
- Partili bir cumhurbaşkanı olarak, Meclisi fesih edebilecek. Bütçeyi hazırlayacak. Kanun hükmünde kararnameler çıkaracak. Kanunları veto edebilecek. Doğrudan doğruya devleti, yargıyı, Meclis’i kontrol altına alabilecek.
-Uluslararası ilişkileri belirleyecek. Devletin tüm dış politikasını bir kişi belirleyecek. Uluslararası anlaşmaları onaylayabilecek. Büyükelçileri atayacak, Silahları Kuvvetlerin başkomutanı olarak harp kararı verebilecek. Doğrudan doğruya Türkiye’nin uluslararası ilişkileri tamamen cumhurbaşkanının elinde olacak.
-Bürokrasiyi yani devleti tamamıyla cumhurbaşkanı tek başına belirleyecek. Bakanları atayacak. Yeni bakanlıklar kuracak. Yeni kurduğu bakanlıklara, yetkiler verecek. Kamu özel kişilikleri ve özerk yönetimler kurabilecek. Tüm üst kademe kamu yöneticilerini atayabilecek. Tüm atamaların usul ve esaslarını kendi belirleyecek.
-Türkiye’nin eğitim politikasını kendisi yönlendirecek. Rektörlerin atama yetkisi tamamıyla kendisinde olacak. Türkiye’nin Milli Eğitim politikası, gelecek nesillerin yetiştirilmesiyle ilgili tüm kararları tek başına alabilecek.
-Orduyu tamamen cumhurbaşkanı şekillendirecek. Eskisi gibi Kuvvet Komutanlarının, Genelkurmay Başkanının, Milli Savunma Bakanının, Milli Güvenlik Kurulu’nun yaptığı toplantılarda elenerek yükselen, liyakat ve başarılarına göre yükselen generallerin yerine cumhurbaşkanının sevdiği, şahsi tercih ettiği generaller oluşacak.
-Yargıyı şekillendirecek. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu başkanını atayacak. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 13 üyesinin, 6’sını doğrudan doğruya cumhurbaşkanı atayacak. Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinin 12’sini cumhurbaşkanı atayacak. Cumhurbaşkanın atadığı bu hâkimler, cumhurbaşkanına karşı gelebilirler mi? Onun taleplerini geri çevirebilirler mi? Çeviremezler. Bir ülkede yargı çok önemlidir. Yargıyı bir tek kişinin eline verirseniz eğer, devlete güven kaybolur. Dışarıdan gelen yatırımlar biter. Yatırımlar doğrudan doğruya kanun hakimiyeti varsa gelir. Bir kişinin keyfine göre, kendi talebine göre eğer o ülkede kanunlar şekillendiriliyorsa, yabancı yatırımcılar bundan korkar. Gelemezler. Yatırım yapamazlar. Yargının bu şekilde şekillendirilmesi, bir tek kişinin eline verilmesi ülkenin geleceği için kötü bir şey.
-Yasama cumhurbaşkanının elinde, yargı cumhurbaşkanının elinde, yürütme de kendisinde. Kuvvetler ayrılığı nerede kaldı? Kuvvetler ayrılığı tamamen ortadan kalkmış oluyor.
-Milli Güvenlik politikalarını tamamını cumhurbaşkanı belirleyecek. Silahlı Kuvvetlerin başkomutanlığını cumhurbaşkanı temsil edecek. Silahlı Kuvvetlerin kullanılması, OHAL ilanı, bütün bunlar cumhurbaşkanının elinde. Şimdi diyeceksiniz ki, ‘Olağanüstü Hal ilanı şimdi de mümkün.’ Şimdi de mümkün ama Meclis kararı ile mümkün ve sınırlı olarak mümkün.
-Bu anayasa değişliği ile cumhurbaşkanı hiç kimseye danışmadan, dilediği kadar, süresi kendi keyfine, kendi şahsi düşüncesine bağlı olarak Olağanüstü Hal ilan edebilecek. Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarabilecek.
-Bütün bunları yapan cumhurbaşkanının denetimi mümkün olmayacak. Denetlenemeyecek. 400 milletvekilinin oyu ile yüce divana gönderilmesi mümkündür deniliyor. Bu milletvekillerini zaten parti başkanı sıfatıyla kendisi seçiyor. Kendi seçtiği milletvekilleri onun aleyhinde nasıl karar verecek? Bu mantığa da aykırı. Böyle bir şeyi mantık olarak düşünemeyiz. Böylece ömür boyu hukuki koruma altına alınmış oluyor.
“Abdülhamid’te bile olmayan yetkiler şimdi cumhurbaşkanına veriliyor”
Bu yetkileri Türkiye’nin ilk anayasası olan Meşrutiyet Anayasası’nda Abdülhamid’e bile verilmemiştir. Abdülhamid’te bile olmayan yetkiler şimdi cumhurbaşkanına veriliyor.
Bu değişiklik Türkiye’yi nereye götürür?
Bu değişikliklerin satır aralarında cumhurbaşkanına verilen çok önemli bir yetki daha var. O da şu, cumhurbaşkanı özerk yönetimler kurabilir deniliyor. Özerk yönetim kurmak demek, ‘feodal yapının’ temellerini atmak demektir. Feodal yapı, özerk yönetimlerden geçer. Cumhurbaşkanı dilerse özerk yönetimler kurabilecek. Bu özerk yönetimler, Allah korusun ileri de Türkiye'nin bölünmesi sonucunu bile doğurabilir. Yetkilerin sadece bir tek kişiye verilmesini bir siyaset adamı olarak yanlış olduğunu düşünüyorum.
“Keşke ABD modeli başkanlık olsaydı”
Keşke bu anayasa değişikliği böyle olacağına Amerika Birleşik Devletleri’ndeki başkanlık sistemi olsaydı. Hiç değilse o zaman, kuvvetler ayrılığı olurdu, yasama gerçek gücünü gösterirdi, yargı bağımsız olurdu. Böylece başkan bütün bu güçlerle birlikte hareket etmek zorunda kalır, şahsi hataları daha az yapması sağlanabilirdi.
MHP tabanının başkanlığa ‘hayır’ diyeceğini düşünüyor musunuz?
MHP tabanı, parti tavanın yaptığı çalışmalardan memnun değil, aynı fikir de değil. ‘Evet’ diyenlerde çıkabilir ama büyük çoğunluğun ‘hayır’ diyeceğini düşünüyorum.
Sizce Devlet Bahçeli, tabandaki rahatsızlığa rağmen neden böyle davranıyor olabilir?
Anlayabilsem. Anlayamıyorum, bilemiyorum. Devlet Bahçeli bir tek bu konuda değil, Abdullah Gül’ün seçimi başta olmak üzere birçok kritik konuda çok aleyhte konuşmalar yapmış olmasına rağmen AKP ile işbirliği yaptı. Buna biz de akıl erdiremiyoruz. Bir kitap yazdım ben; Kendim Olabilmek isimli bu kitaımda da bu konuları işledim. Sayın Devlet Bahçeli, Türk Milliyetçiliğini ayakları altına aldığını söyleyen, SayınErdoğan'ı destemekle çok yanlış bir politika izliyor. MHP’yi iktidara taşıyacak bir politika değil bu. Türkiye’de AKP’nin alternatifi MHP’dir. Eğer MHP doğru bir tavır sergileyebilseydi, doğru bir politika izleyebilseydi AKP’li seçmenin büyük bir kısmı MHP’ye katılır, MHP tek başına iktidar olurdu. Devlet Bey’in yapısında sanki iktidar olmak istememe gibi bir his, bir düşünce olduğunu görüyorum. İktidardan çekiniyor. İktidara karşı uzak duruyor.
Nisan’da referandum öngörülüyor. Milliyetçilere bir çağrınız olacak mı?
Referandum sürecinde ben ‘hayır’ denilmesinin hayırlı olacağını düşünüyorum. Gelecek nesiller için ‘hayır’ demekte hayır vardır.