İlk ekmek paramı gazetecilikten kazanmaya başladığım, o ilk günden bu zamana kadar pek çok anı biriktirdim. Hepsi bir ders niteliğinde. Kalbimde ve beynimde kazılıdır. Traji komik bir anım ise Tepebaşı Belediyesi sayesinde hafızama kazındı. Tepebaşı Belediyesi, 2016’ya veda etmeye hazırlandığımız şu günlerde gazetecilere moral olsun diye dün akşam bir gece düzenledi. İşin aslı bu örnek tavır her gazeteci gibi bende de çok olumlu bir iz bırakacaktı ki, şansa bakın o iyi olma potansiyeli taşıyan anı büyük bir hayal kırıklığına dönüştü.
Tepebaşı Belediyesi tarafından düzenlenen etkinliğe davet edilmedim. Belki de kendi pencerelerinden bakıldığı zaman davet edilmeye layık bir gazeteci değilim. Olabilir, ancak aklımı daha korkutucu şeyler meşgul etmiyor değil. Bundan bir ay önce kadın gazeteci olarak Ankara’ya düzenlenen Meclis ziyaretine davet edildim. O davette Ataç’ın ağzından çıkan birkaç kelamı ki, daha önce defalarca tekrar ettiği sözlerdi, internet sitemizde haber yapıp siz okuyucularım ile paylaştım. Şunu da belirtmeliyim bu haberin çıkarılması için bana haberde gönderdiler. Ancak böyle bir tavrı kendime yakıştırmadığım için haberi sansürlemedim. Evet, acabalarım oldu. Haberin biri ya da birilerini kamu yararı olmadığı sürece yıpratmamasından yanayım. Ancak haberin siteden kaldırılması isteğinin kabalığı yetmezmiş gibi, sosyal medyada Ataç’ın ‘bu haberi geri çektirdiği yönünde’ paylaşımlar oldu. Bu nedenle bende bana ve Esgündem26’ya duyulan güvenin kırılmaması için haberi sitede olduğu gibi tutma kararı aldım.
Neyse, bu yaşananların ardından Ataç ile ne bir görüşmem ne de bir konuşmam oldu. Fakat gelin görün ki Tepebaşı Belediyesi’nin düzenlediği etkinliğe davet edilmemem bana Ataç ile tek kanallı bir iletişimin devam ettirdiğini gösterdi. Ataç veya belediye çalışanları kendi kendine konuşup, kendi kendilerine yargıya vardığı acı bir iletişim şekli bu.
Gazeteci olduğumu düşünmediler ise Ankara’ya neden davet edildim? Gazeteciysem geceye neden davet edilmedim? Elbette bu benim yüreğimde kanayan bir yara olarak kalmayacak. Ancak kadın hakları, basın özgürlüğü, hak, hukuk ve adalet diye ortalığı inleten bir Başkan’ın ve başında bulunduğu Tepebaşı Belediyesi’nin söylemlerinin nereye kadar gerçekliği yansıttığını tartışmanın en azından Ataç ve çevresi için faydalı olacağını düşünüyorum.
Geceyi eşim Soner’den dinledim. “Ataç’ın en sevdiği şarkı Hasta Siempra’ymış. Şarkıyı söyleyen sanatçı parçayı Ataç’a hediye etmiş.” O zaman Komandante’ye sormak lazım “Yoldaş bir yanlışlığa mı kurban gittik, yoksa artık sizin gözünüz de gazeteci değil miyiz.” Ne diyelim en sosyal demokratımız bile, içinde bir yerde bir diktatör besliyordur belki de…
GECEYE NEDEN ÇAĞRILMADIM?
Ayşe Kaytan Uçak