KAŞIK KAVUNU

Şimdilerde pek bilinmez, hele gençler hiç bilmez. Eskiden ahşap evlerimizin alt katlarında “izbe” dediğimiz bölümler vardı. Biraz yerin altına denk gelir, güneş ve ışık almayan bölümlerdi buralar. Tabii serince olduğu için izbeler depolarımızdı. Burada kışlık peynir, turşu gibi yiyeceklerimiz bulunurdu. Kavunun bolca olduğu dönemlerde kavunlar kış için izbeye mümkünse samanın içine konulur kışın yenilirdi. Kavun ilanihaye duracak değil ya, zaman içinde yumuşar, özelliğini kaybeder, kesilince çorbaya dönerdi “kaşık kavunu” derdik bunlara. O yüzden ikiye bölünüp tas gibi önümüze koyar sallardık kaşığı. Yumuşayanlardan başlardık yemeye, sağlamlarını bırakıp; ne büyük hata etmişiz. Oldu bir kere, artık öyle yapmıyoruz. Ders almayı bilmek, doğrusunu yapmak gerekiyor.

Allah’ım nereden geldi aklıma?

Keskesalaka sabah sabah, Kazım Kurt’u düşünürken geldi.

Öncesi var tabii… Akşam gördüm kendisini; şöyle bir baktım da…

Kazım Kurt ciddi adam, vakur gevşemeyen.

Gevşesin, yılışsın mı?

Kazım Kurt olgun adam.

Sallasın mı?

Kazım Kurt sert adam.

Yumuşasın mı?

Kazım Kurt avukat adam.

Hukukun dışına mı çıksın?

Kazım Kurt işini yapar.

Pop popülist mi olsun?

Rahmetli Erdal İnönü için de “Ya yalan söyleyemiyor” diye eleştiriler oldu.

Yalan söylemek meziyet midir?

Yalan mı söylesin?

Kazım Kurt da öyledir.

Yalan mı söylesin?

Yukarıdakiler Kazım Kurt’a yönelik eleştiriler.

İnsaf yahu; adamı adam yapan, yöneticiyi başarılı kılan özellikler bunlar.

Hiç Kazım Kurt’tan “kaşık kavunu” olur mu?

Kaşık kavunu varsa, hadi gidin de madem, sallayın kaşığı.

Vallahi billahi yapmazsınız, biliyorum.