24 Haziran seçimlerine 2 gün kaldı ve bütün toplum katmanlarının tabiri caiz ise “şapkayı önüne koyup düşünme” vaktidir.
Seçime katılan partilerin kendi bakışlarından yeşeren ülkeye ve halka dair açıklamaları, propagandaları, manifestoları, aday yapıları elbette ki seçmenler için tercihleri bağlamında yol gösterici olacaktır.
Buna ek olarak iki şey daha seçmen iradesini etkileyen faktörler olacaktır.
Bu ham söylemlerin dışında iktidarda bulunmuş olan siyasi parti ya da partilerin seçim öncesi söylemleri ile seçim sonrası eylemleri arasındaki tutarlılık ya da tutarsızlıklar olacaktır.
Üçüncü olarak da seçimlere gidilen ülke ortamı.
Yani pür demokratik bir ortamda mı, yoksa olağanüstü halde mi seçimlere gidildiği de önemli bir etkendir, seçmen tercihinde.
Biz tabii bunları aktarırken, bu yazıda kendi penceremizi çiziyoruz bir bakıma.
Yoksa en doğru yaklaşım belki de; insanların kendi hayallerindeki ülke ile bu hayalleri gerçekleştirmeye en yakın parti söyleminin örtüştüğü yerdedir esasen tercih noktası.
Ama maalesef ne işçi sınıfı olarak bizim, ne de diğer toplum katmanlarının hasılı ülke insanının hayal kurmaya dahi takatinin kaldığını söylemek sadece safdillilik olur.
Bu bakımdan biz muhalefetin de itmesi kakması ile asgari ücreti (sefalet ücretini) 1600 lira olarak açıklayan ama bunu dahi uygulatamayıp önemli bir kısmını (750 TL civarı) aynı asgari ücretliden kesilen vergilerden oluşan genel bütçeden karşılayan siyasi partiye oy vermeyeceğiz.
İşçiler işsiz kaldıklarında evlerine ekmek girsin diye kurulan işsizlik fonunu işsiz kalanlara vermeyip sermayeye peşkeş çekenlere oy vermeyeceğiz.
Örgütlenme özgürlüğü temel anayasal bir hak iken; bunun önündeki engelleri kaldırmak şöyle dursun, bu en temel hakkı çiğneyen sermaye kesimine destek sunanlara, devr-i iktidarlarında sendikalı işçi oranını yüzde 8’lere düşürenlere asla oy vermeyeceğiz.
İktidara geldiklerinde üç-beş ildeki olağanüstü hali kaldırınca demokratız diye kasılıp, üç aylığına ilan ettikleri OHAL’i 2 yıldır sürdürenlere, OHAL’den şikayet eden sermaye kesimini “OHAL olmasaydı her yerde grevler olacaktı bu OHAL sayesinde işyerlerinizde Grevleri yasaklıyoruz ne istiyorsunuz” diye efelenenlere oy vermeyeceğiz.
OHAL’de, herhalde 2002 yılından bu tarafa; Anamızın ak sütü gibi helal grev hakkımızı engelleyen, yasakçılara oy vermeyeceğiz.
TUİK kanalıyla, yüzde 30’lar da seyreden enflasyonu yüzde 12 ilan edip ellerini cebimizden çekmeyenlere oy vermeyeceğiz.
17-25 Aralıkta ayakkabı kutuları, yatak odasında kasaları ile yakalanan bakan ve çocuklarını yargının elinden alıp, TBMM de gözümüzün içine baka- baka arsızca gülenlere, parmak fazlalığı nedeniyle yolsuz bakanları aklayanlara oy vermeyeceğiz.
“İş kazasında ölüm, madenlerde çalışmanın fıtratında var” deyip, 301 arkadaşımızın şehit olduğu, Soma da; madenci tekmeleyenlere, işçi yakını tokatlayanlara ve bunları koruyanlara oy vermeyeceğiz.
Sadece kendi adımıza değil Twitterde hazreti eleştirdi diye, Facebookta aleyhte paylaşım yaptı diye, gazete de aykırı yazı yazdı diye kodese atılan, işinden edilen insanlarımız içinde bunlar olurken iktidarda olanlara, oy vermeyeceğiz.
Bir sabah uyandığında değişen sınav sistemi nedeniyle, “niteliksiz” ilan edilen 1 milyon çocuğumuz ve velileri adına da bunu bize yaşatanlara oy vermeyeceğiz.