Bizim (Kristal-İş, cam işçisinin) TİS mücadelemiz, koşulların elverdiği kadarı ile bir şekilde bağıtlandı. Diğer kardeşlerimiz kendi işyerlerinde grev yasakları, polis şiddeti devlet baskısı ve işverenlerin oyunları ile boğuşmaya devam ediyorlar. Bu mücadeleler ne yazık ki hakların ilerletilmesi, yeni kazanımların elde edilmesi hattında oluşturulmuş mücadeleler değildir. Yine koşulların zorlaması ile var olan hakların savunulması için kurgulanmış, ancak işverenlerin ve Başkanlı hükümetin el ele vererek tüm emekçilere kurduğu pusuların savuşturulması bakımından, çarpan etkisi yüksek, başarılı direnişler ve savunma mücadeleleri olmak bakımından da önemlidir.
Zaten aksini iddia etmek ve başka türlü beklentiler içerisine girmek hayalcilikten de öte bir şey olurdu. Bu yazının konusu Bahse konu koşullar veya şartlar üzerinde durmak olacaktır.
Türkiye de 12 Eylül diktasından bu tarafa toplam demokratik haklarda ki gerileme elbette toplumun en kalabalık ve en iddialı katmanı olan işçi sınıfının haklarında da bir gerilemeye sebep olmuştur. 25 Ocak kararları ve sonrasında gerçekleşen askeri darbenin başında ki cunta, o cuntanın Türk halkına cebren onaylattığı 1982 Anayasası bu gerilemenin sadece bir ayağıdır.
1980 ve sonrasında hızla yaygınlaşan Neo liberal ekonomik yaklaşım ve buna bağlı politikalar, 1991 de Sovyetlerin dağılmasından da iyice güçlenerek Milli ekonomileri çökertmiş ve tüm Dünyayı uluslararası sermayenin kontrolüne geçirmiştir. İki kutuplu Dünyadan tek kutuplu Dünyaya geçiş Tüm Dünya da ve Türkiye de işçi sınıfı için felaketin kapısı haline gelmiştir. Sovyetlerin dağılması bütün Dünya da sosyalist hareketleri durağanlaştırmış, toplum içindeki rollerini kısıtlamıştır.
Sermaye sınıfının hükümet olma ve sonrasında iktidar olma süreçlerindeki etkisi, özelleştirme adı altında yağma edilen kamu işletmelerinin bitirilmesi sebebiyle daha da belirgin hale gelmiştir. Hatta İlk başlarda Neo liberal yaklaşıma karşı duran Sosyal demokrat hareketler dahi kendilerini var eden Milli ekonomilerin bitirilmesini engelleyemeyerek teslim olmuşlar bir süre sonra onlar da bu politikaların savunucusu haline gelmişlerdir. Sosyal demokrat politikaların değişimi işçi sınıfını daha da savunmasız hale getirmiştir.
Hızla yaygınlaşan üretimde robot kullanımı, köyden kente göç ve sermayenin serbest dolaşımı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler de, işçi sınıfının önüne işsizlik gibi bir dezavantaj ve patronlar için bir fırsat koymuştur.
Yukarıda mevzu ettiğimiz sorunlar bir dizi araştırma ve akademik çalışmanın konusu olacak kadar devasa bir konudur bu bakımdan geçeceğiz. Ancak bütün bu gelişmelerle ilintili baskılayıcı politikalar, devlet şiddeti, yargılamada adaletsizlikler nedeniyle işçilerin hak arama örgütleri olan sendikaların gelişememesi aksine güdükleşmesi sonucunu doğurmuştur bu bakımdan önemlidir.
Tablo karanlık gibi görünse de, gayri ihtiyari umutsuzluk doğursa da insanlık tarihine bakıldığında nice umutsuzluk ve karanlıktan insanlığın bir yol ve yöntem bularak çıktığı da aşikardır. Bu karanlık dehlizden çıkış işçi sınıfının kendisi ve bütün toplum kesimleri için kaçınılmaz bir yol ve görevdir, zordur ama asla imkansız değildir.
Bunun için yapılması gereken bütün duyargalarımızı açmak, tarihsel süreçleri takip etmek, olayları okumakta bize sunulanların dışından bakmak, siyasal süreçlere dahil olurken sınıfsal çıkarları göz ardı etmemektir.
Değil mi ki kurgulanmış bir Dünyada yaşıyoruz. Bu kurguları yenecek olan az akıl, biraz gayret ve bilince çıkarılmış bir bilgi kıvılcımı bozacaktır.
NEO LİBERALLİ YILLAR VE İŞÇİLER
Erdal Akyazı