Kentini savunmak kendini savunmaktır...
SONER UÇAK YAZDI...
Gezdiğin kaldırımlardan birinci derece de mesul değilsen de, ayağına takılan taşa kızacak kadar mesulsundur.
Efkarlı bir vaktinde el ele mutlu bir şekilde gezenleri kıskanıyor olsan bile o manzaraya bir hayranlık duyduğun azımsanamayacak bir gerçek.
Kent demek, insanın orada kendisini var etmesi demektir aynı zamanda.
Olmazsa olmazı o kenttin, düşünceyi dile getirme özgürlüğüdür
Bir düşün.
Yutar bazen adamı gezdiğin kentin sokakları, ellinden tutup gezdiriyorsa senin kentindir haddizatında.
Kaçıp kaçıp buraya gelişleri bundandır belki de.
Sorun bir başka kentlilere.
Tutup gezdirmiştir Eskişehir kendi sokaklarında muhakkak.
Uzatmayayım.
Kent senle bir sözleşme imzalar farkında değilsindir belki de…
O sözleşmede şehrin sana
Senin durduğun kadar temiz
Senin olduğun kadar vicdanlı
Senin olduğun kadar eş- dost sevdalısı
Senin oldun kadar yardım sever
Senin olduğun kadar dürüst, onurlu ve namuslu olmayı taahhüt eder.
Kısa keseyim…
Odunpazarı Belediyesi- özelde Kazım Kurt, vicdanın kaldıramayacağı kadar gaddar, etik tanımayacak kadar pespaye, acınacak kadar düşkün eleştirilere muhatap kaldı.
Bazen kurumsal, bazen şahsi cevaplar verildi.
Aynı çamurda yıkanmaya niyeti olmayan cevaplar…
Ve bir haber gelir…
Tüm o pespayelik tüm o kara değil, çamur propaganda amacına ulaşmış olacak ki,
Aydın Arat Halk Merkezi'ne saldırmışlar.
Hadi Odunpazarı Belediyesi’nin bir hizmetine, hadi Kazım Kurt’un bir eserine, hadi halkın uğrağı bir mekana acımadınız anlarım da Aydın Arat’a nasıl kıydınız?
O saldırının faili sadece iki üç kendini bilmez olmadığı gibi
O saldırının kurbanı bir bina değildir.
Kentimizle yapılan sözleşmeye vicdansızlık haşır neşir olan ve ahlak değerleri tanımayan bir şeyler yazılmaktadır.
Şimdi soralım bir birimize
"Aydın Arat kimdi" diye.