SONER UÇAK YAZDI....
İyi bir siyasetçi vaat verir
Cari siyasetçi söylemlerine baktığımız zaman, hani, lafı gediğine oturtmak da, ciddi bir hüner olarak algılanabilir ya,
yine de başka bir siyaset, başka bir siyasetçi mümkündür zannediyorum.
“Bir siyasetçi vatandaşına umut vaat edebiliyorsa siyasetçidir” desem itiraz eden olur mu?
Nesli tükenmektedir umudun, ender rastlanır oldu bu coğrafyada üstelik.
Umut, artık anlık zaman dilimlerinde, tesadüfi karşılaştığımız bir dost gibi.
Karşılaştığın zaman selfiyi çekeceksin…
Kazım Kurt bulmuş umudu.
Odunpazarı’nda, zemine sıfır bir evin eşiğinde.
Biri bana “umudun fotoğrafını çekebilir misin” dese, 3 ananın yanına otururdum herhalde.
3 ana…
Ve insan tabiatının en huzurlu mevsimi bir gülümseme, her birinin yaşam atlasında.
Analar…
Elindeki kınası…
Ve en umut vadeden içecek, demi kıvamında çayları ile birlikte…
Dış kapı eşiğinde…
O eşikten ılık bir samimiyet giriyor önce, ardından yazın hüzünlü vedası.
Öyle demeyin! Hüzün de umudun hududu içerisinde.
En umut dolu sözlerden, en afili söylemlerden daha bir huzurlu kılıyor insanı bazen bir fotoğraf.
Güne şöyle bir fotoğrafla başlamak zannediyorum en kıymetlisi
Özlemişiz zahar…
xxxx
NE ARA BU KADAR CANİLEŞTİK
Satır, kadın başı ve Eskişehir.
Bu üç kelimenin içinde olduğu bir cümle kurun desem.
Zannediyorum hepimiz ciddi şekilde düşünmek zorunda kalırız.
Oysaki birkaç gündür bu üç kelimenin yan yana geldiği iğrenç cümlelerin geçtiği haberler okuyoruz.
Öznesi eksik; eski koca
İnsan ister istemez düşünmüyor değil.
Ne zaman bu kadar canileştik.
Hangi arada insanlığımızdan bu kadar vazgeçebildik.
Ayşe Tuğba Arslan'ın eski kocası tarafından uğradığı saldırıdan söz ediyorum.
Kadınlarının, en güzel aşk masallarına, en güzel sevda şiirlerine konuk olduğu bir coğrafyanın hangi karanlığında kaybettik, elimizdeki koca yüreği, ve ne ara o yüreklerin tahtına, bıçakları, silahları, satırları oturttuk.