SONER UÇAK YAZDI...
İzleyenlerinizin bildiği üzere geçtiğimiz hafta Soner Yüksel, Cihan Yıldırım ve bendenizin yorumları ile sahne aldığı masaüstü programında “Eskişehir’in en önemli sorunu nedir?” sorusunu masaya yatırdık.
Masa da yattığı gibi durmadı haliyle.
Cihan Yıldırım neşteri soktukça soktu. Soner Yüksel biraz daha iyimser olmakla birlikte kanırtmaya devam etti.
Ben ise kem küm ile programı tamamlamak zorunda kaldım.
Zorunda kaldım diyorum çünkü “sorun” coğrafi alanı geniş bir sözcük.
Herkes çözümlere odaklanır ya, bana kalırsa sorunun kapsama alanı hem daha geniş, hem daha şekilsiz.
Bu da sorun tespitini zor kılıyor.
Sorunun varlığından bile haberdar olmak bir hayli güçleşebiliyor.
İnsan zamanla onunla yaşamaya bile alışıyor. İlk adımı nereden atacağım yönünde hiçbir fikrim yok.
Soner Yüksel’in topu bana atması sonrasında mecbur göğsümle yumuşatmak zorunda kaldım.
Aklımdan geçen ilk şey aslında soruna bakış açısını tarif etmeye kalkmak.
Ancak bu tarif birden bire olmuyor.
Önce konumunuzu belirlemeniz, ardından manzaraya bir kez daha ama daha bilinçli bir şekilde bakmanız gerekiyor.
Ben bunları düşünürken, ağzımda kem kümler uzayıp gidiyor.
Program sonrasında düşündüm.
Sorunlarla yaşamaya alışmak büyük bir çıkmaz.
Sağlıklı toplumların sorun çözmekten vazgeçmemesi de mümkünü olan bir şey değil.
Karşınızdaki size "bütün sorunları çözeceğim" vaadini sunuyorsa büyük bir ihtimal Azrail ile sohbet halindesinizdir.
Bu noktada sorunlar çözülmeye muhtaç olmasa bile tespit edilmeye ciddi bir şekilde muhtaç.
O halde, en şanslı şehirler zannediyorum, sorun bulmak için en gerekli olan aygıt olan eleştirel akla ve mantığa sahip olan şehirler.
Eskişehir’i son derece rahat bir şekilde bu kategoriye yerleştirebiliriz diye düşünüyorum.
Bu noktada yıllardır çözüm beklediğimiz iktidar vekillerinin bu denli sessiz kalmasının ardında yatan en büyük neden zannediyorum; Eskişehir aklı ile aralarına ciddi bir mesafe koymalarından kaynaklanıyor.
Bu da bize yıllardır çözüm beklediğimiz iktidar vekillerinin çözüm değil, ama zorunlu bir şekilde sorunların tespiti konusunda kendilerini harap etmeleri gerektiğini göstermiyor mu?
Öyle ya!
Bir yerde sorun yoksa, çözüm de yoktur.