ŞAHAP ARPACI YAZDI...
19 Haziran Cuma günü başlayan üç günlük yürüyüşün ardından bağımsız savunma hattını temsilen onlarca baro başkanının yolunun kesiştiği Ankara'nın batı kapısı, meğer kanunsuz emir verenlerin ve emirleri yerine getirenlerin istihdam edildiği seyyar bir karakola açılıyormuş.
Bir anda kuruluveren sahra karakol, bariyerlerle çevrildi ve içeride kalan baro başkanları 27 saat boyunca su, yemek, tuvalet ve battaniyeden yoksun bırakılarak kanun teklifini geri çekmeyenlerin işkencesine maruz bırakıldı.
Sayfadaki fotoğrafın derin'liğine yakından bakalım...
Neler var bu fotoğrafta, hangi hikayeleri sığdırabiliriz acaba...?
Karenin içerisinde palazlanmış beton ve şantiye kabadayılarını, gasp edilen kıdem tazminatını, hukuk dışı KHK zulmünü, partili mahalle bekçilerinin kontrolsüz şımarıklığını göreceksiniz.
Fotoğrafın soluk renkleri içinde Silopi'de yedi gün boyunca cesedi sokağa terk edilmiş Taybet Ana'yı, eriyen bedenleri ile avukat Ebru Timtik ve avukat Aytaç Ünsal karşısında lâl olmuş kör vicdanı, raylar altında can veren Oğuz Arda'yı, ölüm çukuruna atılmış Şule Çet'i, Gülistan Doku'yu, Rabia Naz'ı ve Covid-19 yangınının tam ortasında durmaksızın çalışma kamplarına gönderilen cefakâr işçi servislerini göreceksiniz.
Bizim büyük yalnızlığımızı anlatan bu fotoğrafta karanlık arka koridorlarda iş tutmuş lanetlik birlik başkanı Feyzioğlu’nu, yakılan ormanların külleri üzerine imar edilmiş otelleri, ovalara termik santral ve kıyılara nükleer santral konduran ihaneti göreceksiniz.
Uzaktan çekilmiş bu fotoğrafın netlik ayarını yaptığınızda baroların karşı çıktığı kanun teklifini meclis komisyonlarına sunanların “Kanal İstanbul” ihalesine maskeyle, ihalesiz inşa edilen “sahra hastanesi” şantiyelerine maskesiz katıldıklarını göreceksiniz.
Paylaştığımız bu fotoğraf "Yeni Türkiye Gerçekleri" adıyla Libya, Irak, Suriye'de de turneye çıkmış ve gösterimi uzun zamandır devam eden "Korku ve Gerilim Filmleri Şenliği'nin" 22-23 Haziran günlerinde avukatlara mahsus galasıdır.
Fotoğrafa tepeden değil, biraz içeriden bakalım…
Tahir Elçi’yi öldüren silah da buradadır.
Selahattin Demirtaş’ı, hakikatli gazetecileri rehin alan hükmün ilamı da.
Soma'da avukat Selçuk Kozağaçlı’nın kolunu kıran polis, omuz omuza yürüyen Antepli Bektaş avukata saldırmıştır. İbrahim'in, Helin'in türkülerini bastırmak isteyenler Bilecik Barosundan avukat Hasan Şahin'i yerlerde sürüklemiştir. Ankara girişindeki bu şiddet kasırgası fotoğraf karesi içinde bir utanç vesikası olarak yer almıştır.
Aynı fotoğrafta Burhan Kuzu'ya, Melih Gökçek'e, Muammer Güler'e, Fahrettin Altun’a dokunamayan cumhuriyet savcıları; Ali İsmail Korkmaz'ın, Abdullah Cömert'in, Ethem Sarısülük'ün katillerini salıvermek için mutalaa vermişlerdir.
"Birden çok baro olsun" diyenler eski milli güreşçilerden dört maaşlı banka yöneticisi, Katar sermayesine kul edilmiş varlık fonlarından devasa hortumlar yarattılar..
"Barolarda nisbi temsil" diye tutturanlar daha geçen yıl İstanbul Belediye Başkanının mazbatasını yaktılar, an itibariyle başkan hakkında tam 27 soruşturma açtılar.
"Anadolu barolarının temsiliyeti yok" diye figan edenler halka yardım eden belediye hesaplarını bloke ettiler, geriye kalanların kapısını müsrif kayyım marifetiyle kırdılar.
Cemaatin her nasılsa kandırdığı, aldattığı ve cami minberlerinde salya sümük ağlattığı hacıyatmaz'lardan lağımlı medya şebekesi kuranlar; o hasta yatağında kahrettikleri Türkan Saylan'ın evini basanların ajandasında vaktiyle not düştükleri kanun teklifini aynı hile ve desiseler ile ısıtıp önümüze getiriyorlar.
H a d i b a k a y ı m o r a d a n..!
Y e m e z l e r..!
#SavunmaSusmadıSusmayacak