ŞAHAP ARPACI YAZDI...
Ankara’da 1920'li ve 30'lı yılların Cumhuriyet mimarisini yansıtan Opera Binasının önünden koşarak karşıya geçin ve Sıhhiye köprüsünün bulunduğu mevkiye yavaşça yürüyün.
Olağan bir Temmuz sabahında ciğerlerinize Ankara'nın havasını çekerek o kaldırımın üzerinde ilerlediğinizde sırasıyla Etnografya Müzesi, Ankara Radyosu, Olgunlaşma Enstitüsü, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin önüne kadar gelirsiniz.
Sırtınızı fakülteye verin, solunuzda Yenişehir meydanına kurulu Hitit Güneşi anıtı ve Kızılay yolu vardır ama tam karşınızda 3000 odalı kasvetli, koyu renkli bir saray ile göz göze gelirsiniz.
Olur da üst geçidi kullanmak ister ve karşıya geçecek olursanız yapımına 1978 yılında başlanan ve 1989'da hizmete giren Ankara Adalet Sarayı'nın bahçesinde, bir küçük çimen tepelikte cüppelerini dinlendiren Eskişehirli avukatlara yol arkadaşlığı yapmış "el dövizleri"nin biber gazının etkisiyle soluklanmak üzere hemen oracıkta uzanıvermiş olduğunu göreceksiniz.
23 Haziran gününü hiç unutmayın, uzun bir yürüyüşün ardından kenetlenmiş avukatların zulme karşı cüppelerini çiğnetmedikleri gündür, o fotoğraflar yakın tarihimizin ortak hafızamıza çoktan kazındı.
3 Temmuz gününü belleğinize not alın; saatlerce mesleğin onurunu, yargının bağımsızlığını ve baroların tek parça/yaşamsal teşkilat yapısını savunan avukatların direncinin kırılmadığını, hiçbir güce biat etmeyeceklerini tüm dünya gördü. Ne olur bu günü de arşivinizde canlı tutun, hatırlayın.
Başkentte gezinirken Meclisin Çankaya kapısında örülen bariyerli utanca tanıklık ettim dün. Yüksel caddesindeki İnsan Hakları Anıtı’nın çevresindeki bariyerler taşınmıştı oraya, aynısıydı. Adalete engel oluşturan polis bariyerlerinin bir benzeri Ankara adliyesi önündeki avukatların önüne de bir set gibi çekilmişti. Meclisin içinde toplanmış Adalet Komisyonunda 130 bin avukatın geleceğinin konuşulduğu görüşmelere alınmayan baro başkanlarının yorgun, üzgün ve öfkeli bekleyişlerinin resmini çektim.
Gerçekten de an itibariyle Millet Meclisi millete, yurttaşa ve avukatlık mesleğine bütünüyle kapatılmış haldedir. Lakin karanlık koridorların gizli saklı kulislerinde yandaş baro kurmak niyetinde olan hâkim siyaset erbaplarına mahsusen hizmet vermektedir Türkiye Büyük Millet Meclisi.
"Teşbihte hata olmasın"; Ege sularını aşmak için bilinmeyen bir koyda kaçak bir bota binebilmek için bekleşen göçmenlerin tedirginliği yaşatılıyor ve siyasi iktidar tarafından avukatlara açık bir düşman hukuku reva görülüyor kaç haftadır.
Unutmadan son durumu aktaralım; 28 maddelik kanun değişikliği teklifinin 17. maddesi gece 02.30 itibariyle meclisten geçti. Bugün saat 14.00'de 18. maddeden başlayarak komisyon görüşmeleri kaldığı yerden devam edecek.
Bir başka son durum raporumuz şu; Baro başkanları kışkırtıcı ve saygısız bir kamu muamelesine maruz şekilde meclisin kapısında bekletiliyor, yapacağımız mitingler yasaklanıyor, avukatların tepkileri zor gücü ile bastırılıyor, iktidarı destekleyen bir siyasi partinin genel başkanı beyanatlar vererek hadsizce tehditler savuruyor, müstafi bir kayyımdan farksız birlik başkanı “sırra kadem basmış” ortalıkta görünmüyor, inatlaşmış ve hasmane tutumuyla izanı ve izahı hayli güç bir iktidar tavrı barolara yüksek seviyede pres uyguluyor ve Eskişehir Adliyesi içinde hâlâ derin bir sessizlik hakim.
Ses veren, özveri gösteren meslektaşları ayrı tutarak konuşuyorum ama hayra alamet olmayan bu sessizlik bizleri karanlığa götürecek.
Kanunun meclisten geçmesini bu şartlarda engellemek zor gözüküyor olabilir ama yarınlara bir meslek dayanışması, zor zamanların duygu birliği ve küllerinden kurulacak güçlü bir avukatlık teşkilatının ruhu taşınsın.
Şimdilik bizi ilgilendirmediğini, menfaatlerimize halel getirmediğini düşündüğümüz her gelişme, eğer hep birlikte bir itiraz yolu geliştiremezsek katlanarak ve daha karmaşık şekillerde önümüze yığılacak.
"Çoklu Baro" garabetini saklanamaz bir telaşe içinde inşa edecek kanunun ruhunda yatan ve saklanan niyet; mesleğin bağımsızlığı ve memleketin gidişatı adına hepimizi kaygılandırıyor. Kaygımızı giderecek tek hakikât; yaşanmakta olan hikâyeye bilcümle el atmak olacak.
Bu arada biz döndük, çimenlikte dinlenen el dövizlerini yattığı yerden kaldırdık ve Eskişehir'e getirdik.
Çiğnetmediğimiz cüppelerimizle işaret fişeği bekliyoruz.
Bu teklifin berisinde pusu kurmuş muvazaa, hile ve desiseye karşı fikrimiz, irademiz çok sarih ve uyanık.
O cüppeye düğme dikilmeyecek, and olsun..!