Grev; Bütün Demokratik dünya da ve ülkemiz de kabul edilmiş bir işçi hakkıdır. Yani meşrudur, hukukidir, yasaldır. Ülkemiz de grev hakkının kullanımı için bir dizi süreç ve zamana ihtiyaç vardır, bunlar Anayasa ve yasalarla belirlenmiştir. Şimdi burada işin detayına girip sizleri sıkmak asıl maksadımız değildir elbette ki.
Grev her işçi, emekçi için meşru bir hak olmakla beraber bizim yasalarımızda da esasen İLO (Uluslararası Çalışma Örgütü)’nün de makul durumlar için kabul ettiği grev yasakları ve erteleme halleri bulunmaktadır. Grev erteleme halleri bizim hukukumuzda istisnai durumlar için yer almıştır. Yani ülkenin genel güvenliği gibi, halkın genel sağlığına açık ve görülür bir tehdit içermesi gerekir.
Bilindiği üzere Sendikamız Kristal-İş ve Şişe-Cam işvereni arasında Aralık 2016 beri devam eden toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde uzlaşmaya varılamayınca yasa gereği grev kararı alınmış, uygulama tarihi olarak da 24 Mayıs 2017 belirlenmişti.
Grev ilanına denk düşen bir tarihte 16 Mayıs 2017’de Bakanlar Kurulu grev erteleme kararını imzaya açmış ve henüz uygulamasına başlanmamış bir grev “Milli güvenliği bozucu” bulunduğu için 60 gün süreyle ertelenmiş oldu.
Bizim itirazlarımıza temel teşkil edecek noktaları sayalım. AKP hükümetleri de dahil, ülkemiz iktidarları grev ertelemelerini istisnai halden çıkartıp olağanlaştırmıştır. Sadece bu iktidar döneminde 60. 000 kişinin grev hakkı askıya alınmış, yasaklanmıştır. Yandaş kanalların yayınlarına bakıldığında güllük gülistanlık gösterilen Türkiye söz konusu işçi hakkı olduğunda çok kırılgan bir ülke ekonomisi halini alabiliyor.
Cam emekçilerinin 2001, 2003, 2004, 2014, 2017 yıllarında çıkmak zorunda bırakıldığı her grevi “Milli güvenliği, genel sağlığı bozucu sebeple” hükümetler tarafından ertelenmiş ama her defasında Danıştay bu ertelemeleri usulsüz ve haksız bulmuştur. 2014 yılında da Anayasa Mahkemesi, Kristal-İş sendikamızın Şişe-cam işyerlerinde uyguladığı grevin hükümet tarafından ertelenmesini “Hak gaspı” olarak görmüştür.
Grev ertelemelerinin esasında Kamuoyuna duyurulduğu gibi “Milli güvenliği tehdit” nedeniyle değil ekonomik sebeplerle alındığı, karar alıcıların veya bazı etkili siyasetçilerin basına yansıyan beyanatlarından anlamak hiçte zor değildir. Keza patronların hükümet yetkililerine yazdıkları mektuplarda da bunu görmekteyiz.
Aziz Çelik’in bir araştırmasından aktaralım. Hükümet, 2003 yılında Şişe-cam grevlerinin ertelenmesinin milli güvenlik ile bağını şöyle kurmuştur; “Grev uygulanan Türkiye Şişe Cam Fabrikalarının işyerinin üretim kalemleri itibariyle kendi sektöründe sanayinin ikmal kaynağı olduğu, grevin ihracat gelirlerinde önemli azalmaya neden olacağı bu durumun ise milli ekonomiye zarar vereceği, üretim yapılan cam fabrikalarının dur-kalk şeklinde çalışmasının olanaklı olmadığı, grev nedeniyle üretim dursa dahi fırınların normal üretim yapıyormuş gibi hammadde ile beslenmesinin sağlandığı, günümüzde “milli güvenlik” kavramının güçlü bir ekonomiyi gerektirdiği ve kapsadığı, milli ekonomiye zarar verecek her girişimin ise milli güvenliğe zarar verdiği...”
Kristal-İş Sendikasının Şişe-cam grevi sırasında Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ise “biz grevleri engellemek için elimizden geleni yapıyoruz. Yargıda sorun var. Oraya da siz kendinizi iyi anlatın” diyerek işverenleri yargıya müdahale etmeye çağırdı. Bu çağrının ardından Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) grev erteleme davasında müdahil olmak üzere kapsamlı bir dosya ile Danıştay'a başvurdu.
Evet başvurdular ancak Danıştay ertelemelerin usulsüz olduğuna karar verdi. Ama siyasetçiler patronlarla kirli ilişkilerini, buradan temin ettikleri şahsi çıkarlarını Kamuoyuna hep Milli güvenlik endişesi olarak sundular. Kurdukları ikili, üçlü pespaye ilişkilerle, elbette ki önce kendileri ve çocukları için, sonrasında ülkesi ve halkı için gece gündüz demeden çalışan gariban işçileri emekçileri sömürmeye devam ettiler. Bu gün Şişe-cam’ı dünya devi yapan O gariban, kimsesiz cam emekçisidir.
Kimsesiz dedikse bu idarenin içerisinde kimsesi olmadığı içindir. Cam emekçisi kimsesiz değildir. Kendisi gibi devamlı sömürülen işçi sınıfı var, her şeye rağmen mahkemeleri var, Cam emekçisinin kendi kurumu olan Kristal-iş sendikası var.
Zaten iddia ettiğimiz gibi hükümet yaptığı değişikliklerle artık “milli güvenlik” ve “genel sağlık” bahanesinin ardına saklanmaya gerek bırakmadı. 22 Kasım 2016’da OHAL KHK’si ile 6356 sayılı yasada yapılan değişiklikle bankacılıkta ekonomik nedenlerle grev ertelemenin önü açılmıştı. Bu hükme dayanarak Akbank grevi ertelendi. Böylece grev hakkının tabutuna son çivi de çakılmış oldu.22 Kasım 2016 tarihli ve 678 sayılı KHK ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 63’üncü maddesi şu şekilde değiştirildi: “Karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir grev veya lokavt; genel sağlığı veya millî güvenliği, büyükşehir belediyelerinin şehir içi toplu taşıma hizmetlerini, bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrarı bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebilir.”
Sonuç olarak bütün Grev ertelemeleri (yasaklar) özelinde cam işçisinin grev ertelemesi usulsüzdür, hukuk dışıdır, gayri meşrudur. Kamuoyuna sunulan gerekçelerle halkın çıkarı gözetilerek değil, karar alıcıların kendi siyasi ve şahsi çıkar endişesinden kaynaklanmaktadır. Ancak cam işçisi kendi gelenekleri içerisinde mücadele etmeye meşru, hukuki ve demokratik haklarını kullanarak bu çemberi yarmaya muktedir olduğunu gösterecek.
27 Mayıs 2017, 14:44
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.