Bir süredir gündemden düşmeyen- düşürülmeyen ve sanki ülkeyi kaplamış bir buhran gibi sunulan Almanya ve Hollanda yönetimleri ile AKP hükümeti arasında ki gülünç demokratlık göndermelerini bizim gibi okuyucularında izlediği muhakkaktır.
Demokrasinin evrensel tanımını bir daha hatırlamak gerekir. Demokrasi, dünyadaki tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Yunanca Dimokratia (yardım·bilgi) sözcüğünden türemiştir. Türkçeye, Fransızca Démocratie sözcüğünden geçmiştir. Genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir.
Hal böyle iken; sıradan insanların bir demokrasiden beklentileri tanıma daha uygun şekilde yönetime eşit katılım ister. Katılım kanallarının geniş kapsamlı ve açık tutulmasını ister. Ama Yönetici elitlerin Demokrasiden beklentisi sıradan insanların aksine; yönetilebilirlik ve yönetimde istikrar adına işlerine (halk ta dahil) fazla kimsenin burnunu sokmadığı bir düzlem isterler. Bu durum ülke, kurum ve kuruluşlar içerisinde sürekli bir sürtüşme gerektirir. Her iki sınıfın demokratik düzleme bağlılık düzeyi bu sürtüşmenin de dozajını belirler.
Demokrasiyi talep eden ülke halklarının aslında ulaşmak istediği şey ise evrensel hukuk kurallarına tam ve kesintisiz ulaşımdır. Uluslararası düzeyde genel eğilim ise halklar kendine demokrat iken yönetim kesimleri muhatap ülkelerin demokrat olmasını beklerler. Avrupalı ülkelerin yöneticileri ile bizim yöneticilerimizin arasındaki, bu kendine demokrat çatışmaya baktığımız zaman bunu açıklıkla görebiliriz.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Almanya da evet oylarını artırmak için yapmak istediği salon toplantısı Alman yönetim dinamiklerinin engeline takılınca kendi ülkesinde toplantısı engellenen, toplantısı basılan, Türkiye’de hayır oylarının yükselmesi için propaganda yapanların uğradıkları hak mahrumiyetlerine bakmadan; mağdur edildiğini, demokratik haklarının elinden alındığını söyleyiverdi.
Ankara da sendikal örgütlülük için mücadele eden Tüm-Tis sendikası yöneticilerinin yedisi 6,5 ay tutuklu kaldıktan sonra, “TÜMTİS üyesi işçilerin sayısını çoğaltmak, bu şeklide aidat gelirini arttırmak” ve tatildeki işyerinin çalışmasına mani olarak “iş ve çalışma hürriyetini engellemek“ suçunu işledikleri gerekçesiyle (Üstelik 20’den fazla davada işverenin sendikal nedenle işçi attığı ispatlanmış iken), hapis cezası aldığına bakmadan Adalet bakanı Sn Bozdağ da Alman yönetimini demokrat olmamakla itham etmiştir.
Hollanda makamlarının 14 Mart’ a kadar siyasi ziyaretler yapılmaması talebi Başbakanımızda varken, kabine üyesi Çavuşoğlu’nun Rotterdam seferine çıkması ise bu tartıştığımız şeyleri aşan bir gayretin göstergesidir. Neticede Çavuşoğlu’nun uçuşunun durdurulması bir hukuk garabeti olmakla birlikte, bir maksata da hizmet etmesi bakımında kendi siyaseti adına değerli bir girişim olarak yerini almıştır.AKP Milletvekili Hüseyin Kocabıyık bir tv kanalında evet oylarının pozitif yönde etkilendiğine işaret etmiştir.
Demokrasi, yönetilebilirlik, istikrar diye tartışırken; Alman silahlı kuvvetlerine İncirliği açan, 2012 yılında Türk-Hollanda ilişkilerinin güzelliğini Hollanda Demokrasisine övgüler düzerek anlatan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2017 Mart’ında Holanda’nın faşizminden, Almanya’nın Nazizm’ine çok ağır bir dille suçlamalarda bulunmasını iyi etüt etmemiz lazım.
Gerçekten Avrupa da faşizm hortladı mı? Eskiden iddia ettiğimiz gibi biz de Avrupalı mıyız? Bizde Demokrasinin durumu nedir, OHAL için yeterli gerekçe var mı? Avrupa da yüzde yirmi oy alabilen Irkçılar Avrupa’nın bütünü mü? Sayın Bakanlar, Bakanlık görevleri ile ilgili mi, yoksa AK Partili siyasetçiler olarak mı engellenmek istendiler? Hayır cephesi Demokrasinin öngördüğü şekilde propaganda etme güç ve şansına sahip mi? Gerçekten, doğru bir yargıya ulaşabilmemiz için cevaplamamız gereken bir dolu soru var.
AK Parti yöneticilerinin ve taraftarlarının yüzünde bir kavga ortamının öfkesi var. Siyasetten gelen devlet adamlarının ülke ve halk çıkarı için kavga etmeleri yadsınamaz bir durumdur. Ancak bu kavgada Türkiye’nin çıkarı nedir. İşte tartışılması gereken budur.
17 Mart 2017, 12:32
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.