1 Mayıs yakınlaştı...
Önünde ki 2017 halk oylaması geri de kalınca, bütün azameti ile şimdi ufukta o var.
1 Mayıs kimine göre “ işçi bayramı”, kimilerimize göre “işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü…”
Ortada kutlanacak bir şey yok, onun için biz de “ işçi bayramı” tanımlamasına katılamıyoruz elbette. O zaman birliği tatmanın, dayanışmayı yüceltmenin, mücadeleyi yükseltmenin günüdür; 1 Mayıs.
Avustralya inşaat işçilerinden başlayarak Amerikan tekstil ve maden işçilerinin hak arama ve bu uğurda, birlikte hareket etmeye, dayanışma içinde mücadele etmeye başladığı gün işçilere yönelen namluların ölüm kustuğu zamanlardan bugüne 1 Mayıs, ülkemizde de çeşitli baskı ve tehditlere rağmen çoğu zaman polis copları altında, bazen 1977 olduğu gibi namluların ucunda kutlanmaya devam edilmiştir. Ve hiç şüphesiz kutlanmaya, alanlar da mücadele şarkıları söylenmeye devam edilecektir.
Ülkemizde 1 Mayıs ilk kez 1923’te resmi olarak kutlanmıştır. 22 Mayıs 2009’dan bu yana resmi tatil ilan edilen 1 Mayıs, 32 yıl sonra 2010’da Taksim’de bütün sendikaların katılımı ile bir şölen halinde kutlanmış, damaklar da birlik ve dayanışma tadı bırakmıştı. Ancak ne var ki o tat bazı odakları rahatsız etmiş olmalı ki hemen ardından Taksim kutlamaları yasaklanmış, işçilere başka alanlar gösterilmiştir.
İşte bu 1 Mayıs alanı tartışmaları zaten çelimsiz ve kırılgan olan işçi örgütlerinin, sendikaların kendi aralarındaki ayrılığın derinleşmesine sebep olmuş ve bu ayrılık işçi sınıfına büyük zarar vermiştir. Ülkenin en büyük, işçi sınıfının en yoğun yaşadığı kent olarak; İstanbul kutlamaların da sendikalar arası alan tartışmaları elbette ki bütün Anadolu’ya sirayet ederek, bütün kentlere de yansımıştır. Sendikaların kendileri açısından faydaları tartışmaya açık bu tutumları en büyük zararı işçi sınıfına vermiştir. Halbuki bugün her zaman olduğundan daha fazla işçilerin birlikte hareket etmeye, birlikte mücadele etmeye ihtiyaçları var.
Ekonominin son 15 yılda 4 misli büyüdüğü iddia edilen Türkiye’de işçilerin bu yükselişten payını aldığını iddia etmek gülünç olur. Gelişen ekonomiden bir sosyal tabakanın payını alamamış olmasını ne ile izah edebiliriz. Demokrasinin geliştiği iddia edilen bir ülkede sendikal örgütlülük için çalışan işçilerin kodese tıkılması hangi evrensel hukukun öngördüğü bir yaklaşımdır? Gittikçe eriyen sendikal örgütlülüğün mesajı kimedir?
Hadi kalkalım bu tablodan hükümetleri, hükümetleri dizginleyen sermayeyi suçlayalım. Sonuna kadar haklıyızdır. Ama işin birde öbür tarafı var. Hadi biraz zülfü-yare dokunalım. Bu gidişte 1 Mayıs alanlarını dahi birleştiremeyen bizlerin hiç mi suçu yok? En tepesinden an altında ki bireyine kadar işçi örgütlerinin hiç mi kabahati yok.
Derdimiz suçlu aramak birilerini topun ağzına koymak değil elbette.
Birlik ve beraberlik çağrısı yapan ağızlara bu yakışmaz zaten. Önümüzde ki 1 Mayıs bir başlangıç olsun. Gelin birlik olalım, diri olalım, iri olalım işi kolay kılalım.
Önümüzdeki 1 Mayıs ve düşündürdükleri
Önümüzdeki 1 Mayıs ve düşündürdükleri
Es Gündem 26 EditörErdal Akyazı yazdı....