Hatipoğlu “su ucuzlayacak” dediği andan itibaren sosyal medyayı “Yaşasın, Hatipoğlu gelecek suyu temiz ucuz bir şekilde içeceğiz” naraları atılıyor.
Haklı nitekim; dünyanın 4’te 3’ü su! Bedava olmalı!
Ancak, geriye kalan 4’te birlik kısmına hiç bakılmadan sarf edilen bu sözler benim yaşasın Hatipoğlu dememin önüne geçiyor.
Yani ki; et, ekmek, elektrik, kira, çocuğun okul masrafı su kadar ucuzlamayı hak etmiyor mu?
Yoksa ne var canım! Dörtte birlik kısım görmezden de gelinebilir mi?
Nitekim, Hatipoğlu dönüp buraya bakmıyor.
Mensubu olduğu partiye “yahu bu gıda fiyatları, bu kira fiyatları ne olacak” dediğini duymadım.
Burası işin anlaşılabilir kısmı anlaşılmayanlara gelelim.
Siyasete girdiği andan itibaren attığı adımların çeyreğini atsam toplum tarafından aforoz edilirdim zannediyorum.
Mesela, seçildiğim partiyi “satsam” hain, yeni girdiğim bir partide büyükşehir adayı olsam zalim olarak gösterilirdim.
Buralarda bizlik işler değil, onun şahsi meseleleri.
Başkaca konulara göz atalım.
Genel sekreter olmayan Aydın Ünlüce’ye “genel sekreter oldu da eşi dostu işe aldı” deseydim beni ayıplamayan kalır mıydı?
Yahut Şehir hastanesinde hiç görmediğim Kazım Kurt’la hiç yapmadığım bir muhabbeti ballandıra ballandıra anlatsam ne derdiniz bana.
Son olarak Eskişehir çevre yolunun yapılmamasını ÇED raporuna bağladı. Onu da belediyeler veremiyormuş.
Seçime daha 1 ay var.
Ve anladığım kadarıyla Hatipoğlu ne derse desin, sosyal medyada “yaşasın” diyecek hatırı sayılır bir kesim psikolojik üstünlüğü elde etmek adına canhıraş bir şekilde bu naralarına devam edecek.
Peki ya sosyoloji, peki ya siyaset, peki ya ekonomi, etik yahut estetik…
Yani; sadece psikolojik bir savaşa dönüştürülen seçimlerin, gaz alıp, gaz vermeye dayalı bir seçim atmosferinin ne Hatipoğlu’na, ne de Eskişehir’e ciddi bir katkısı olmayacağını düşünenlerdenim.
Laf sokmaya, lafı gediğe oturtmaya dayalı bu görüntü işi git gide fıkraya çeviriyor.
Bir hikaye yazmak için ayağa kalkanlar, bir fıkranın parçası olmaya doğru hızla ilerliyor.