Stratejinin bu kadar vasatlaştığı, vasatlığın bu denli stratejik bir hal aldığı başka bir dönem hatırlamıyorum.
“Aman sen de be” diyecek bir adam bile çıkmıyor.
Atılan her adım bir kuşku çukuruna düşüyor.
Etraf mayın tarlası ile döşenmiş sanki; hiç bir şey yapmamak, hiçbir sey söylememek, kendini ortaya koyamamak ne ararsan var.
Bu durumdan bu aralar en çok payını alan zannediyorum Zihni Çalışkan.
Kabul edelim ki; yaşadıkları sonrasında varlığını hatırlatması bile bir medeni cesaret.
Ne mi yaşadı? Tüm beklentilerini bir çuvala koymuştu. Çuval AK Parti genel merkezi ya da Binali Yıldırım tarafından çöp kutusuna atıldı.
Böylesi durumlarda umudu yeniden ayaklandırmak bir hayli meşakkatli bir uğraş. Denedi yahut hala deniyor…
Çalışkan’ı seçim sonrası ilk gördüğümde aklıma Temel’in şu meşhur fıkrası gelmişti: Temel bir gün kızıp komşusunun camını kırar tüm mahalle temelin yaptığını görmüştür. Hakim karşısına çıkan Temel ısrarla avukatını istediğini belirtir. Hakim kızarak, “işte herkes şahit avukatın ne diyecek ki” deyince, Temel “ben de onu merak ediyorum” diye yanıt verir.
Zihni Çalışkan’ı seçim sonrası alanlarda yeniden görünce ne diyecek diye merak ettim.
Eskişehirspor ile gitmişti Eskişehirspor ile çıktı meydanlara.
Adının geçtiği üç beş haberde yine "Eskişehirspor" dedi. Az değil hiç yabana atmıyorum. Şehrin en önemli markası için bir şeyler söylemek birşeyler yapmak bir gayret içinde olmak yabana atılır işler değildir.
Ancak, Çalışkan için yeterli mi? Yani onlarca denklemin yer aldığı bir hesapta bir işlemi çözmek, onlarca basamağın olduğu bir merdivende bir basamak üstünde zıplayıp durmak, kafi mi?
Hiç zannetmiyorum.
Çalışkan’ın ne diyeceğini merak edenlerin bu merakları yatışmadan, Çalışkan’ın yeni bir strateji geliştirmesi kendi hedeflerine ulaşması için büyük önem taşıyor.
Tabi ki bir hedefi hala varsa…