Konuştuğum pek çok AK Partiliyi, partileri çok fazla ilgilendirmiyor. Daha doğrusu; karar verirken ve o kararı uygularken, parti programı ya da tüzüğünün ne dediğine çok fazla bakan AK Partili tanımadım.
Ancak Erdoğan’a biat etmek konusunda hemen hemen tümünün katıksız bir tavır sergilediğine defalarca şahit oldum.
Elbette benim şahitliğim bir partinin tüm üyelerini kapsamıyor.
Seçimin Eskişehir ayağına bakıldığında AK Parti’de ciddi bir liste rahatsızlığı olduğunu biliyoruz.
Hatta, AK Parti’den kaçacak oyların MHP’ye gideceği yönünde yorumları pek çok gedikli siyasetçiden duydum.
Cumhur ittifakı olması ve MHP’nin milletvekili çıkarabilme olasılığının bulunmasından dolayı akıllı bir kaçış olarak ele alınabilir pekala.
Bu ilk kaçış söylemleri ardından AK Parti liste sorununu Erdoğan paydası altında çözmüş görünüyor.
En azından AK Parti’ye çok fazla yakın olmayanların duyamayacağı kısıklıkta şikayetçi oluyorlar.
CHP’de ise genellikle genel başkan, il ve ilçe örgütleri eleştirilir parti program ya da tüzükleri her defasında işaret edilir.
Hatta, kimi zaman ilkeler üzerinden bile tartışmalar yaşanır.
Bu noktada CHP kurumsal olarak kişilerden daha üstte konumlanır. Fakat, vaz geçilmez değil, ne tüzük, ne program ne de ilkeler.
Seçime son iki gün kala CHP’de hala itirazlar duyulabiliyor.
İtiraz edenler Türkiye İşçi Partisi’ni bir ceza unsuru olarak kullanıyorlar. “Madem bizim adaylar çıkmadı o halde TİP’e oy verelim” diyerek gezen CHP’lileri sizlerde görmüşsünüzdür.
Bu sesi duymak için CHP’ye çok fazla yakın olmaya gerek yok anlayacağınız.. Eleştiri, yahut parti içi bir mücadele değil bahsettiğim. Direkt olarak CHP’nin içinden CHP’ye karşı.
Üstelik TİP’e yönelik de ciddi bir haksızlığın içine de giriyorlar.
TİP bir cezalandırma partisi değil bana kalırsa.
Çok sağlam ve net çizgileri olan ideolojik bir parti.
Hatırlatayım, eski CHP’li Yalçın Komşu, CHP’den istifa ederek TİP’e üye oldu ve şuanda TİP’ten milletvekili adayı.
Dağa küskün tavşanlardan olmayı tercih etmedi.
Yani arada kalmadı yahut saklanmadı.
Hem CHP’den daha doğrusu belediyelerden vazgeçemeyip, hem de TİP’li olamayanlara iyi bir örnek bana kalırsa.
Peki; neymiş bu gizli TİP’lilerin, açık CHP’lilerin derdi:
Ders vermek…
Bana kalırsa da bu seçim pek çok kuruma ve kişiye ders verir nitelikte.
Ancak dersi alabilmek için yoklamada yok yazılmamak gerekiyor öğle değil mi?
Öte yandan ders vereceğim derken, sınıfta kalmak da olası…
Her neyse seçim sonuçları üç aşağı beş yukarı herkes tarafından dinlendiriliyor.
CHP’nin birinci parti olacağını belirten çok sayıda insan duydum.
Delil olarak ekonominin geldiği noktayı gösteriyorlar.
Fakat, AK Parti’nin biatı ve Cumhur İttifakının kendi cenahına sadakati, CHP’nin parti disiplinine üstün gelmesi pek çok tahmini boşa düşürebilir.
İşte o zaman ders vermek için tahtanın önüne geçme cesareti gösteremeyenler tahtanın önünde tek ayaküstünde dururlarsa zannediyorum kimse şaşırmayacak.
Siyasette mücadele etmek kadar mücadelenin şekli, zamanı ve mekanı da önemli.
Gördüğüm o ki; hem şekil hem seçilen alan hem de zamanlama açısında CHP’deki Tiplilerin ciddi zafiyetleri söz konusu.
Kazanmaya değil de, kaybettirmeye oynamanın böylesi kritik seçimde başlı başına bir hata olduğunu görmemek parti disiplininden çok öte de…