CHP’de son birkaç günde hiçbir şey olmadıysa bile bir şeyler oldu. Fakat, bu olan bitenler CHP’nin hayrına mı? Zannetmiyorum. Bugün CHP’nin seçim sürecindeki artılarını ya da eksilerini yazmayacağım. Baya bir geriye uzanan, ancak güncelliğini ciddi bir şekilde koruyan bir CHP yarasından söz edeceğim. Nicedir kanayan ve bundan sonra da kanayacağa benzeyen bir yaranın nasıl pansuman edilmediğini ve böyle giderse de pansuman edilemeyeceğini anlatmak niyetindeyim.
Önce, bugün yaşanan tartışma nasıl başladı ona bakalım. CHP'nin dizayn edilmesi konusunda en az gazeteciliği kadar maharet sahibi olan Vedat Celal Alp’in genel yayın yönetmeni olduğu istikbal Gazetesi, CHP yönetimi tarafından oluşturulan Milletvekili aday listesini kamuoyuna duyurdu. Derken, CHP’yi yakından takip eden ve CHP’nin meselelerine hakim Arif Anbar, konu ile ilgili bilgilere, bir kaçını daha ekleyerek sosyal medyadan servis etti. Bu haber ve paylaşımların ardından seçim sürecinin belki de en sessiz partisi konumundaki CHP, kendi içine yönelik yüksek volümlü eleştiriler ile hem sessizliğini bozdu, hem de tedavi edilmeyen bir yaranın nasıl kangrene dönüşebileceğini gösterdi.
Son günlerde cereyan eden itirazlar, ilk davet niteliğinde olan 2023 genel seçimlerine giderken CHP’ye yönelik “gömlek olmamış” eleştirilerinin çok da mesnetsiz olmadığını gösteriyor.
2020 Şubat ayında gerçekleştirilen kongrede Recep Taşel’in il başkanlığına gelmesi elbette her CHP’li gibi en doğal hakkıydı. Fakat geliş şeklindeki pek çok yanlış bugün CHP’ye hala ciddi bir yük. Zira o günden bu güne değin CHP bir türlü dışa yönelik bir adım atamıyor. “Dışa” dediysem ilçe gezilerinden bahsetmiyorum elbette. Çünkü “ilk düğme yanlış iliklenmişti”
Taşel’in kongreye CHP il Başkanı adayı olarak değil de, Kazım Kurt’un adayı olarak girmesi ve bunda hiçbir beis görmemesi, kongrede çıkan farklı farklı listeler, Kazım Kurt’un “kazandım” derken karşıda bulunanların da CHP’li olduğunu unutması… Liste uzar gider.
Oysaki; galibiyetin en şık olanı karşı tarafa yenildik duygusu yaşatmayandır.
Ancak, Kazım Kurt ve ekibi tam tersi bir şekilde karşı tarafın yenildiklerini iliklerine kadar hissetmesi için elinden geleni yaptı. Bilbordlara yansımasa da sosyal medya da bu duygu ziyadesiyle hissedildi.
Nitekim günün sonunda; Kazım Kurt’un karşı tarafın gözüne sokarak attığı bir diğer gol olan Gaye Usluer’in dönüp dolaşıp Kurt’un kalesine girmesi, ESKİ Genel Müdürü Oğuzhan Özen’e yönelik olarak “bürokratlar siyasete karışmasın” derken, özel kalem müdürünün siyasetin merkez aktörlerinden biri olduğunu unutması, CHP Yönetiminde türeyen güvensizlikten dolayı gelen görevden almalar. CHP’nin son üç yıllık tarihçesi niteliğinde.
Son yaşananlara bakarsak, yönetim tarafından çıkan liste aslında bazı CHP’lilerin bazı CHP’lilere kazandık yahut kaybettik duygusuyla yaklaşmasından kaynaklanıyor. Her yönetim gibi CHP il yönetiminde milletvekilliği listesinde söz sahibi olması gayet doğaldır. Ancak insanlar hafızaları ile yaşamaktadır. Bir tarafın kazanmak için hareket ettiği ve kendi aday adaylarını listede koymak için çalıştığı algısı bir bütün olarak CHP’ye teması mümkün kılmıyor. Herkes kendi CHP’sinin peşinden koşmaya meyilli. Bu da CHP’nin içine düştüğü dağılmışlığın en büyük nedeni.
Yani; o gün kim kazandıysa ve karşı tarafa kaybettiklerini hisettirdiyse bugün CHP’nin içine düştüğü sarmalın en önemli sebebi.. Seçimlerde bir kayıp yaşanması halinde kangren olan parçanın kesilmesi ise CHP açısından sadece ve sadece bir sonuç olacak.