Çocuk hakları ve istismar konusunda iç hukuk ve uluslararası sözleşmelerin gereğinin yerine getirilmediğini belirten Süllü, “ Sevgi gösterip, koruyup kollamakla kalmayıp haklarına saygı göstermemiz gereken çocukları aile içinde, sokaklarda, okulda, iş yerlerinde istismardan koruyamıyoruz” diyerek eğitim hakkı ihlal edilen, elverişsiz koşullarda çalışan, iş cinayetlerinde yaşamanı yitiren, mevsimlik işlerin çocuklarının sorunların, başlama yaşı 12’ye inen madde bağımlılığı ve suça karışan çocuk oranlarının son 10 yılda %100 artışı ile çocuk hakları ihlallerine dikkat çekti.
TÜRKİYE DÜNYA’DA 3. SIRADA
Çocuklara yönelik hak ihlallerinin en ağırı olan cinsel istismar vakalarındaki son 15 yılda yaklaşık %400 artış oranı ile Türkiye'nin dünya 3.sü olmasının son derece düşündürücü olduğunu söyleyen Süllü, “Uluslararası sözleşmeler ve iç hukuk gereği 18 yaş altı her birey çocuk olarak kabul edilmektedir. Çocuklar erken yaşta resmi ya da dini nikahla evlilik adı altında cinsel istismara uğramaktadır. Birleşmiş Milletler Raporunda erken yaşta evliliklerde Türkiye 202 ülke arasında 87. Sırada, Avrupa’da ise 1. Sırada yer almaktadır. TÜİK istatistiklerinde 2020 yılında 16-18 yaş kız çocuklarının %88’i kendilerinden 4 ila 33 yaş büyük erkeklerle evlendirilmekte. Resmi olmayan çocuk evlilikleri dikkate alındığında bu sayıların ürkütücü olduğu anlaşılmaktadır” dedi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ÇOCUKLARI DA KORUYORDU
Jale Nur Süllü konuşmasına şöyle devam etti:
“Erken yaşta evlilikler, Kadınlara Karşı Her Tür Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ve evlilikte özgür irade ile tam rıza olmasını hükme bağlayan İstanbul Sözleşmesi’ne aykırıdır. Gece yarısı tek bir erkeğin kararıyla kaldırdığını söylediği, Meclis tarafından 6251 sayıyla onaylandığı için, yetkide ve usulde paralellik gereği meclis tarafından feshedilmesi gerekmesine karşın Danıştay’ın da hukuksuzca yürürlükten kalktığını onayladığı İstanbul Sözleşmesi sadece kadınları değil aslında çocukları da koruyordu.
Çocuğun rızasının söz konusu olamayacağı erken yaşta evlilikler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir yansıması olarak çocukluklarının ellerinden alınmasına, akranlarından uzaklaşmalarına, tam oluşmamış toplumsal kimliklerinde sorun yaşamalarına yol açmakta, eğitimlerine engel olmakta ve sağlıklarını tehlikeye atmaktadır. Ev bakımı ile çocuk bakımı gibi sorumluluklarla yaşamları, bir çeşit köleliğe dönüşen çocuklar sömürüye, her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik şiddet ve istismara, hatta, yoksulluğa açık hale gelmektedirler.
RAPORLAR TOZLU RAFLARDA KALIYOR
Geçtiğimiz yıl 18 yaş altı çocuk evliliklerinin önüne geçilmesi için Medeni Kanun’unda değişiklik teklifi vermiştim; hala komisyonda. 2018’de Meclis bünyesinde İnsan Hakları Komisyonu altında değil de bağımsız bir Çocuk Hakları Komisyonu kurulması çağrım da yanıtsız kaldı. 2004 yılından bu yana bu konuda 5 araştırma komisyonu kurulmuş. En sonuncusu da üyesi olduğum Rabia Naz Vatan ve Şüpheli Çocuk Ölümlerinin Araştırılması Komisyonu’ydu. Komisyonların emek harcayıp hazırladığı raporlar, tozlu raflarda kalıyor; öneriler dikkate alınmıyor, uygulamaya geçmiyor.
Babası olacak bir tarikat liderinin rızasıyla 6 yaşından itibaren yıllarca cinsel istismara uğrayan; başına gelen felaketi yetişkin bir birey olarak ancak anlamlandırabilen H.K, bu travma ile çocuğuyla yaşam savaşımı veriyor. H.K’nın yaşadıkları ne vicdanlara, ne akıllara, ne de hukuka sığıyor. Komisyonun kurulması kesinlikle olumlu. Ancak, önemli olan kurulan komisyonlar, yazılan raporlar değil, Mevcut iktidarın bakış açısı çok önemli. Kadın cinayetleri politiktir diyorduk çocuk istismarı da politiktir. Nefret söylemleri sürdükçe, tabanını bir arada tutmak için inançlar dahil her alan sömürü aracı olarak kullanıldıkça, zihniyet değişmedikçe sorunun çözümü için, hiçbir şey yapılamaz. Ancak kimse endişelenmesin; Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidarımızda, herkesi kucaklayacağımız, sevgi dilinin hâkim olduğu, sorunların çözüme kavuşacağı günler yakın.”