Engelli Hakları Komisyonu tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
BM, engellilerin topluma kazandırılması ve insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması amacıyla 1992 yılında aldığı bir kararla, 3 Aralık gününü “Uluslararası Engelliler Günü” olarak ilan etmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünya nüfusunun yaklaşık %15’i engellidir. Ülkemizde ise bu anlamda çok net çalışmalar yapılmamış olmakla birlikte 9 milyon civarında engelli vatandaşımız olduğu ifade edilmektedir.
Bugün ülkemizde yaşayan milyonlarca engelli vatandaşımız başta eğitim, çalışma hayatı, ulaşım ve sağlık olma üzere birçok alanda zorlanıyor, deyim yerindeyse “engelleniyorlar”.
Engellilik oldukça çeşitlilik göstermekte, nüfusun yaşlanması, kronik hastalıklardaki artış ve trafik kazaları gibi pek çok nedenle, engelli sayısı giderek artmaktadır. Dolayısıyla aslında her birey, bir engelli adayı olabilmektedir. Engelli bireyin yaşadığı sorunlar sadece kendisinin değil ailelerinin, çevrenin, toplumun kısacası bütün insanların ortak sorunudur. Engelli insanlarımızı üretebilir, en azından kendi kendine yetebilir hale getirebilmek için toplum ve birey olarak üzerimize düşeni yapmak zorundayız.
Engelli olduğu için hiç kimse toplumdan dışlanmamalı aksine engelinden dolayı hiçbir imkândan yoksun kalmamasına özen gösterilmeli ve onlara sevgiyle kucak açılmalıdır. Bu yönde atılacak her adım engellilerimizin yaşama daha sıkı sarılmalarını sağlayacaktır.
Unutmamalıyız ki bizlerde her an engelli olabiliriz. Kendimizi onların yerine koyarak düşünmeli ve her birimiz engellilerin daha rahat yaşayabileceği bir dünya kurmak için elimizden geleni yapmalı, yaşamları boyunca sevgiyle sahip çıkmalıyız.
İnsanlığın ulaştığı modern hukuk düzeninde kabul edilen ve evrensel olarak tanınan insan haklarının kaynağını yalnızca insan olması ve doğuştan gelen temel haklara sahip olduğu düşüncesi oluşturur. Devredilmez olan bu haklar, tüm insanlar için eşit olarak sağlanmalı, özgür ve onurlu yaşam hakkı korunmalıdır. Bu hakkın sağlanması ve korunup geliştirilmesi hayatın içinde dezavantajlı gruplardan olan engelliler için ayrı bir önem arz etmektedir.
Ülkemizde çıkarılan onca yasa, onaylanan uluslararası sözleşmeler, yapılan çalışmalar her nasılsa sürekli ve sürdürülebilir bir iyileşmeyi sağlamaktan uzak kalmışlardır. Gelinen noktada köklü bir zihniyet değişikliği olmaksızın amaçlanan neticenin alınamayacağı anlaşılmaktadır. Engelli bireylerin, eşit ve onurlu yaşam haklarında özellikle eğitim, istihdam, erişilebilir ve ulaşılabilir çevrede yaşam haklarında, sosyal devlet anlayışında olumsuz bir gidişat gözlemlenmektedir.
İstihdam politikaları engellilerin iş sahibi olmasını sağlamaktan uzaktır. Kamu ve özel sektörde engelli kontenjanları doldurulamamış, serbest meslek sahibi engelli bireylerin sorunlarına yönelik olarak ne yazık ki istenilen adımlar atılmamıştır. İstihdam şartlarını karşılamayan işverenlere kesilen cezalar, engellilerin istihdamı için etkin şekilde kullanılamamaktadır. İŞKUR tarafından yapılan faaliyetler sorunun çözümüne yeterli katkı sağlayamamaktadır.
Tüm bunlara rağmen ülkemizde umut verici gelişmeler de yaşanmaktadır. Yıllardır savunduğumuz ve takipçisi olduğumuz engellilerin hâkim ve savcı olabilmelerinin önü, geçtiğimiz günlerde TBMM Genel Kurulunda kabul edilen “5. Yargı Paketi” ile nihayete ermiştir. Bu tür gelişmeler, çok önemlidir ve daha da genişletilmesi gerekmektedir; ki bu durum, devlet açısından bir lütuf olarak değil, doğal bir gereklilik ve insan hakkının hayata geçirilmesi şeklinde devam etmelidir.
Unutulmamalıdır ki herkes, her mesleği icra etme hakkına sahiptir. Bir mesleği yapıp yapamayacağına, bireyin kendisi karar vermelidir. Bu durum, başka bir grubun kararıyla engellenemez.
Engellilerin hayata dahil olabilmeleri en önce Devletin görevidir. Türkiye, Engelli İnsan Hakları Sözleşmesini ilk imzalayan ülke olmasına karşın bu sözleşmenin gereklerini tam olarak yerine getirmemektedir. Bilindiği üzere engelli hayatı oldukça zorlu ve pahalıdır. Bununla birlikte örneğin engellilerin evde bakımı için akrabalarının bile açlık sınırının altında yaşaması koşulu aranmakta, sosyal devlet ilkesine uymayan bir mantıkla, engellilerin bakımını tamamen ya kendilerine ya da yakınlarına bırakılmaktadır. Bu durum da, zaten engelli olan bireye, maddi ve manevi olarak ayrıca külfet yüklemek anlamına gelmektedir.
Yapılan düzenlemeler ve gösterilen çabaların sahaya yansımasının, farkındalığın sağlanmasından geçtiği unutulmamalıdır. Bunun ise kısa vadeli siyasi hesaplarla, lütuf ve yardım anlayışıyla değil, hak ve proje temelli sağlıklı bir örgütlenme organizasyonuyla başarılacağı muhakkaktır.
Engelli bireylerin Anayasadan, yasalardan ve uluslararası sözleşmelerden doğan haklarının karşılanması devletin sosyal hukuk devleti olmasının, vatandaşlarının eşitliğini gözetmesi yükümlülüğünün ve nihayetinde insan haklarına saygının bir gereğidir.
Yapılan düzenlemeler ve gösterilen çabaların sahaya yansımasının, farkındalığın sağlanmasından geçtiği unutulmamalıdır. Bu bir şefkât, ahlâk, acıma, empati, zor durumdakine yardım sorunu değil, bir hakkın tanınıp teslim edilmesi sorunudur. Sorun sosyo-ekonomik, politik ve kültürel alanda sağlanacak iyileşmeyle doğru orantılı olarak çözümlenebilir.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde, Eskişehir Barosu Engelli Hakları Komisyonu olarak birlikte “Eşit Hayat Hakkı” ve “Engelsiz Bir DÜNYA” mücadelesi verdiğimiz engelli meslektaşlarımızın ve vatandaşlarımızın yanında olduğumuzu bildiriyor ve herkesi bu konuda farkındalığa davet ediyoruz.
3 Aralık Dünya Engelliler Gününün toplumsal duyarlılığımızın artmasına vesile olmasını temenni ediyor, tüm engelli kardeşlerimize ve onların fedakâr ailelerine mutlu, huzurlu bir yaşam diliyoruz.