Geçtiğimiz hafta yine koronaydı ana meselemiz.
sağa bak ölüm, sola bak hastalık…
Sosyal medya hesaplarından mütemadiyen önümüze düşen baş sağlığı mesajları.
“Üzüldük” demenin yetmediği, ancak üzülmenin dışında da elimizden pek de başka bir şey gelmediği bir süreç.
Ana mesele nefes almak ve doymak.
Hasta olmamak, hayatta kalmak hepimiz için bir ödül iken türüyor, yaşadığımızı hatırlatan kardelenler.
Geçtiğimiz hafta yine böylesi melakolik ruh halindeyken, şehir olarak 3 yaşam öğretisi karşımıza çıktı.
Geçtiğimiz aylarda “tanışmadan sevdiğimiz insanlar” kategorisine koyduğumuz Bülent Görenek bir bilim adamının verdiği hayat bilgisi dersi ile bir kez daha karşımıza çıktı. Bilime bu denli göz dikmişsen insanlar, bir bilim adamı şehirimizden bir ilke daha imza attı. Evrensel bir başarının başkenti olmak gibi mahalli bir gururu ortak oluyoruz fena mı? Böylesi zamanda azımsanacak şey değil.
Sümeyye sırt üstü yüzmüş bir kez daha; İtalya’da.
Kulaç sesleri kulaklarımızda çınladı. İtalya’daki o başarıya Eskişehir’den alkışladık. Sümeyye o sesleri duymuş mudur? Duymuşsa şayet daha fazla başarı beklediğimiz biliyordur. Özellikle böylesi zamanlarda. Tedavi etmiyor belki bir yüzme şampiyonasından gelen madalya, ancak nasıl yaşamamız gerektiğini öğretmiyor mu size de, bana da…
Ve dimağımızda yer tutmuş bir kelimeye neşter atıyor, engelli kelimesinden özürlü ve kusurlu ifadelerini çıkarıyoruz. Zihniyeti değiştirmek için önce kelimelerin anlamını değiştirmek, mümkünse yeni kelimeler türetmek gerekiyor. Bu kazanımı da yine hiç tanımadığımız, ancak bir yerlerde ciddi mücadele verdiğini öğrendiğimiz Günseli Naymansoy'a borçluyuz.
Ez cümle; Siyaset ve iktisat adım atmak için fırsat gözetirken, ülkü ve ideal; karşımızda duran umutsuzluk duvarlarını yıkmasalar bile, ciddi çatlaklar açıyorlar. Yıkılacak mı o duvar?
Onu da bizim bu isimler ve benzerlerine bakıp, ne öğrendiğimiz belirleyecek.