Arif Anbar ile Başkan Kesikbaş’ı izliyorum.
Tarifsiz kederler içindeyim.
Ama programa uyup, uyanabildiğim kadar uyanık bir vaziyette ki; bilenler bilir, gece uyumayan bir insan için zor ve meşakkatlidir.
Televizyonun başına geçiyorum...
Çalışmanın bir zulme dönüştüğü süreçten geçiyorken çalışmak ile çalışamamak arasında ince çizgi açlıktan öte değilken, istihdam sözleri yükseliyor ekrandan.
Asgari ücretin açlıkla tokluk arasında gezindiği bir dönemdeyiz
Çalışırsan aç kalırsın, çalışmasan biraz daha aç
Nitekim, Celalettin Kesikbaş’ın kendisi için “ben geri zekalı mıyım?” sözlerini, kendim ve dahil tüm Eskişehirliler için sarf etmekte bir sakınca görmüyorum.
Biz geri zekalı mıyız?
Yani ki; ihtisas olsun ya da olmasın herhangi bir sanayide çalışmanın sıradan bir hayata maddi ve manevi katkısı bu denli azaldığı bir ortamda iş kapısı sadece çıkardığı ses ile rahatsız etmekte.
Gıcırttttt.
Asgaride olsa asgari ücret var edemiyor o ekranda kendisini…
Pandemi nedeniyle hizmet sektörünün mahvolmuş hali, sanayinin önemine delil olarak gösterilirken, nasıl olurda bunca insan pandemi ile baş başa bırakılırın esamesi bile okunmuyor.
Anladığım o ki; herkes sanayici olursa bu iş tamam
Bol abartılı tarih dizilerinden giriyoruz pusatları kuşanıyoruz, soluklanıyorum.
Az önce ekonomi konuşuyorduk oysaki,
Uyku sersemliği benimkisi…
Alpu’da kurulacak ihtisası bol sanayi bölgesi sanayiciler için elbette bir anlam ifade ediyordur.
Ancak anlamlandıramadığım bir sessizlik sanayicilerde…
Neden sonra
“Ben Donkişot değilim” diyor.
Alpu’da Dulcinea değil o vakit.
Ve zannediyorum oturduğu sıska Rosinante bir hayli yoruldu bir oraya bir buraya gitmekten
Donkişot olmak zor iş ya, bu şehir Kesikbaş’tan Donkişot olmasını bekliyordu.
O ise Sanayi Odası Başkanı olmakta zorlanıyor
Alpu’da hiçbir şey kaybolmadı.
Kesikbaş, Alpu’da ne arıyor ise bir yerlerde fena kaybediyor kanısındayım.
Yanılmış olabilirim.
Ben de müneccim değilim nitekim.