Soner Yüksel oldukça ağır bir yazı yazarak ETO’ya yüklendi.
Sonerleri karıştırıp “yahu ne yazmışsın” diye beni arayanlar olmazsa ben de isimdaşımın yazısını es geçecektim.
Arayanlar sağ olsun, geçmedim.
ETO’nun bitmiş olduğundan dem vuruyor Soner.
İşin aslı bizim camiada yaprak kımıldatmayan onca yazı sonrasında yaprakların hatırı sayılır rüzgarı görünce nasıl uçuştuğuna şahit olduk.
Yüksel’in klavyesinden esen rüzgar, pek çok yaprağın toprakla bağlantısını kesti.
Kimisi ETO yönetimi ile olan husumetinin esintisiyle uçuştu.
Kimi Soner Yüksel’in “ETO bitmiş” tespitinin haklılığının fırtınasıyla.
Aynalar kırıldı oysa ki.
Kimi aynalar, bizleri olduğumuzdan daha çaresiz, kimi aynalar olduğumuzdan daha büyük, daha çirkin, daha yakışıklı, daha heybetli veya daha çelimsiz gösteriyor.
Koronası, ekonomik çıkmazı, hemen yanı başımızda yükselen savaşın sesleri ülkede kendimizi görebileceğimiz bir ayna bırakmadı.
Eskişehir’de de durum aynı.
“Ayna ayna söyle bana” diyebileceğimiz ayna olmayı medya maalesef başarmıyor, başaramıyor.
Herkes o kırılmış aynalara düşen eğri büğrü yansımasından kendisini görüyor.
Daha kötüsü görmek istediği gibi görüyor.
En güzel yanı kaşıysa kaşına pür dikkat kesiliyor.
Burun fındık gibi ise aynı pür dikkat bu sefer burna yöneliyor.
Yüksel, sağlam bir ayna tutmuş bana kalırsa.
ETO yönetimi “vay senmisin bizim selvi boyumuz geniş omuzlarımıza” laf eden diyerek, bir tavır takınabilir pekala.
Ya da Soner Yüksel’in kendisine tuttuğu kırık olmayan aynaya bakarak, temsil ettiklerini de görme cesareti gösterir.
Aynı aynayı alıp iktidara tutma cesaretini sergileyebilir.
Hasılı “ETO bitmiş” demiş Soner Yüksel.
Bence aynalar kırık hepsi bu…