İyi olan veya giden diyelim bir şey üstüne yazmak, bazen ters tepebilir, iyinin hedefinden sapmasına…
Daha uygun bir dille; yazılan şey, gerçekte var olan iyinin kötü bir anlatımına dönüşebilir.
Dolayısıyla iyi giden işler üzerine yazmak pek de akıl karı değildir ya!
Yazmadan da edemiyor insan.
Benim gibi eve kapanıp, balkonda patates yetiştirme fikrini bularak, kendisi için küçük ama insanlık için büyük bir adım attığını düşünenler için, başkalarının iyilerini, ve daha önemlisi bu iyileri paylaştırma konusunda seferber olmuş bir aklı, bir iradeyi yazmak, patatesten daha faydalı bir hal alabiliyor.
Eskişehir sanayisi, uzaklaşmış olan yakın tarihinde sadece bilmesi gerekenlerin bildiği bir kent unsuruydu.
Kentin en kaymaklı kesiminin kent ile arasına bilerek, ama bence bir sorun olarak görmediği için bilmeyerek ördüğü duvarın yıkılışına şahit oluyoruz.
İktisat cephesinin komutanları savaştaki en büyük gücün kentleri olduklarının nicedir farkına varmış, ve yeni bir sözleşmeye imza atmış görünüyor…
Bazen anlatmak konusundaki ısrar, anlatılanın zihinlerde kendisine tam olarak yer edinmesinden çok daha fazla önem taşır
Nitekim böyle süreçlerden geçiyoruz.
Eskişehir sanayicisi ise bu süreçte anlatıyor, anlatmak da ciddi bir sebat sergileyeceğinin alametlerini gösteriyor.
Bu çaba ve sebattan rafine bir fikirler kümesi çıkmayabilir, Amerika’yı birkaç kez yeniden keşfedebiliriz.
Fakat, kıymet şurada; geleceğini arayan dünya ve onun insanları, el yordamı ile de olsa tutunacak bir dal ararken, Eskişehir sanayicisinin de bu arayışlara bir katkı sunma gayreti ve bu gayrete kenti ortak etmesi…
Son günlerde facebook cumhuriyetinin bilinçli bir yurttaşı olarak ESOHABER’den gelen bildirimleri büyük bir hassasiyet ile takip ediyorum.
Yavuz Ayva’sından Metin Saraç’ına Süha Özbay’ından Güven Erdoğan’ına dünyanın gidişatını ciddi şekilde gözlemleyip, doğru rotayı bulmak adına kafa patlatan pek çok sanayiciyi dinleme fırsatı buldum.
Bu amansız arayışları dinlerken, kent üzerine dıştan değil, olabildiğince içerden kent ile ilgili görüş önerilerine şahit oldum sanayicilerin.
Bundan sonra Eskişehir’de üretilecek ürünlerin, Eskişehir ruhunu taşıyacağı yönünde ciddi emareler gördüğümü mütevazı bir ön görü olarak buraya bırakıyorum.
Son olarak Celalettin Kesikbaş ile şehrimizde konusunda uzmanlaşmış tek gazeteci olan Deniz Çağlar Fırat’ın hazırladıkları “Eskişehir Hazır” kitabının tanıtımına denk geldim. Başkan Kesikbaş ve Deniz Çağlar Fırat yaklaşık doksan dakika boyunca önemli tespitlerle Eskişehir’e seslendi.
Eskişehir’in neye hazır olup olmadığı kitabın kapağında kendisini gösteriyor.
Eskişehir’in hazır olduğu konular kitabın oldukça şık bir şekilde hazırlanmış kapağında, ürettim, yatırım, büyüme, birleşme, bölüşme ve paylaşma olarak belirtilmiş.
Kitap isim olarak oldukça iddialı. Eskişehir’in hazır olduğu görüşünde. En azından şehir, bu kitap sonrasında kendisine “hazır mıyız?” sorusunu sorsa bile yazılanlar hedefine ulaşmış olacak bana kalırsa. Bazen cevap vermek kadar, soru sordurmak da bir başarı değil midir sizce de?