Baydar yazılı olarak yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: Tüm dünyayı etkisi altına alan Corona Virüs Salgını (Covid 19 pandemisi) insanlığı ayırt etmeksizin çaresizlik ve korku içerisinde bırakmıştır. Corona gibi felaketlere karşı insanoğlu zayıf kalsa da üstesinden gelmek için ortak bir çaba içerisine girmiştir. Sosyal mesafe ile birbirimizden uzaklaşsak da, kader ortaklığı birbirimize yakınlaşmamızı sağlamaktadır.
Bu salgından yüksek düzeyde etkilenenlerse yaşlılar, kronik hastalar ve işine gitmek zorunda kalanlar olmuştur. Bu yönüyle bu durum bir sağlık ve insanlık sorunudur. Bu sorun bir siyasi sorun değildir. Bu gibi durumlarda ülkeleri yönetenlerin toplum sağlığını korumak, salgının etkisini azaltmak için ellerindeki gücü kullanmaları, çözüm üretmeleri gerekmektedir.
Ekonomik anlamda pek çok ülke kendi ölçeklerinde bir takım önlemler almaktadır. Bu noktada akılcı yaklaşan ve kaynakları güçlü olan ülkeler daha başarılı olmaktadır. Bu anlamda sorun siyasi olmamakla beraber, çözüm ve korunma siyasal otoritededir.
Ülkemizde alınan ekonomik önlemlere bakıldığında konut kredisi oranları ile uçak ücretlerindeki KDV indirimini saymazsak, iyi niyetli çabaların olduğunu düşünebiliriz. Ancak bu çabaların yeterli olmadığı, eksik olduğu da hissedilmektedir. Örneğin işletmelerin yatırım ve işletme sermayelerine KGF kanalıyla aktarılan kaynağın çok sınırlı olduğu ve kullandırımın düşük olduğu, vergi, kira ve harçların sadece ertelendiği görülmektedir. Esnaflar için yapılan kredi desteği toplam 50.000-TL ile sınırlanmıştır. Maaşlı çalışanlar için şartlar biraz daha iyiyken, günlük ücretle iş yapanların yardıma ihtiyacı bulunmaktadır. Aylık hane geliri 5.000-TL'nin altında olanlar için hazırlanan tüketici kredisi tutarı 10.000-TL olarak duyurulmuşken, başvuru sahiplerine 3.000-TL kredi uygun bulunmaktadır.
Taksit taksit önlemler alınmaya çalışılmaktadır. Ekonomik yaralar sarılmamakta, sadece kısa vadeli günü kurtarma ön plandadır. Devletin, ihtiyacı olan vatandaşlarına karşılıksız da yardımlar yapması sosyal devlet anlayışının bir unsurudur. Kaynakların kıt olduğu bir dönemde bu iş ancak akılcı politikalarla yürütülebilir. Devlet IBAN numarası veren değil vatandaşlarının IBAN numarasına yardım yapan bir organizasyon olmalıdır. Kendi vatandaşının ihtiyaçlarını karşılayamadan başka ülkelere yardım yapan, önceliği olmayan Kanal İstanbul ihalesini gerçekleştiren, haftalardır maske dağıtımını gerçekleştiremeyen, sokağa çıkma yasağını ilan etmeyi ve 2 saat sonrasını hesap edemeyen yöneticilerin orta ve uzun vadeli politikalar gerçekleştirmesi mümkün görünmemektedir. Devlet kendi yönetemediği süreci "Evde Kal Türkiye" diyerek vatandaşın kendisinin yönetmesini beklemektedir.
Yerel yönetimlerin bu süreçte akılcı ve yerinde yaklaşımları takdire şayandır. Bu süreci yönetemeyen genel iktidar bu konuda kıskançlık göstermiştir. Yerel yönetimlerin çabalarını engelleyen, kısıtlayan bir yaklaşım kendi vatandaşlarının mağdur olmasına sebebiyet vermektedir.
CHP OLSA NE YAPARDI?
1.Sağlık Bakanlığınca hazırlanan 2019 Pandemik Raporunun gereğini yapar, Bilim Kurulunun aldığı tüm kararlara uyar, gereğini ivedilikle yerine getirirdi. (Yurda girişlerin sınırlandırılması, gümrük kapılarının kapatılması, yurt dışından gelen vatandaşların belli sürelerle karantinaya alınması, Türkiye genelinde temel üretimi aksatmayacak önlemleri alarak sokağa çıkma ya da karantina uygulanması, büyük kentlerde bazı hastanelerin sadece salgın hastalıkla mücadeleye ayrılması, Türkiye genelinde test merkezlerinin olabildiğince yaygınlaştırılması, kitlerin üretilmesi için çalışmalara başlanması ve gerekli stokların oluşturulması gibi…)
2.Salgın hastalık konusunda kamuoyunu bilgilendirmek ve sağlık açısından alınması gereken önlemleri kamuoyuna duyurmak açısından Bilim Kurulu Sözcüsünü yetkili kılar ve önerilerini süratle yaşama geçirirdi. Böylece söylemde güven ve şeffaflığı sağlar, vatandaşla yönetim arasındaki güveni söylem bazında da gerçekleştirirdi.
3. Personel açığını süratle giderirdi. Sağlık, personel açığını kabul etmeyen bir alandır. Ayrıca hemen tıbbi malzeme açığını gidermek için ilgili kuruluşlarla iletişime geçip, gerekli üretim, stoklama ve dağıtımı gerçekleştirirdi.
4.Salgın hastalığın yaratacağı ekonomik ve sosyal sorunları görüşmek ve tartışmak üzere süratle “Ekonomik ve Sosyal Konsey”i toplardı. Bu konseyi toplarken, konsey üyeleri arasında hiçbir ayırım yapmazdı.
5.Sağlık Bakanlığının oluşturduğu “Bilim Kurulu” dışında, Hazine ve Maliye Bakanlığının eşgüdümünde ayrı bir “Ekonomik ve Sosyal Sorunları Değerlendirme Kurulu” oluştururdu. Böylece ekonomik ve sosyal açıdan yapılması gerekenler, merkezi yönetimle, yerel yönetimler arasındaki işbirliği, bu işbirliğinin esasları, alınması gereken ekonomik ve sosyal kararlar bu kurul tarafından alınırdı. Böylece sorunun işsizlik ve yoksullukla mücadelede boyutu anlam kazanır ve vatandaşlara her türlü güven verilirdi.
6.Bu arada süratle Parlamentoda grubu bulunan siyasal partilerin Genel Başkanlarını davet eder, alınan önlemleri aktarır ve onların da görüşlerini alırdı. Meselenin bir siyasi mesele olmadığını, bir milli ve insani sorun olduğunu anlatırdı. Ve alınan her karar öncesinde kendilerini bilgilendirirdi.
7.Valilere, “yerel yönetimlerle işbirliği yapın, ihtiyaç sahibi vatandaşlara süratle ulaşın” talimatını verirdi. Ayrıca, Bilim Kurulunun önerisi doğrultusunda alınan kararlara uymayanlar hakkında gerekli işlemlerin ivedilikle yapılması talimatını da verirdi.
8.Büyükşehir ve diğer Belediye Başkanlarına “Bilim Kurulunun önerileri doğrultusunda alınan kararlara uymalarının zorunluluğunu” anlatır ve “bu konuda ellerinden gelen çabayı göstermelerini” isterdi.
9.Vatandaşlarımıza şu çağrıyı yapardı: “Bu kararları, sınırlamaları sizin sağlığınız, Türkiye’nin sağlığı ve geleceği için alıyoruz. Evinizde kalınız… İhtiyaç sahiplerinin tüm ihtiyaçları asgari düzeyde sağlanacaktır… Yerel yönetimler bu konuda üstlerine düşeni yapacaktır… Valiliklerin koordinasyonundaki 112 acil çağrı merkezlerinden veya belediyelere ait 153 telefon numarasından sorunlarınızı aktarabilirsiniz…”
Bu süreçte işini iyi niyetle gerçekleştirmeye çalışan Bilim Kuruluna, Sağlık Çalışanlarına, Yerel Yöneticilere, Kamu Bankalarındaki çalışanlara, Güvenlik Görevlilerine ve Kamu Hizmetlerinin devamlılığını sağlayanlara teşekkür etmek bir görevdir. Ancak Hükümet yetkililerinin, Diyanet İşlerinin ve Kızılay'ın bu süreçte sınıfta kaldığı da görülmektedir. Özel olarak da Haluk Levent'e, Türkiye Eczacılar Birliğine ve hemşehrimiz Prof. Dr. Gaye Usluer'e de teşekkür etmek bir borç olarak görünmektedir.
Bu dönemi atlattıktan sonra ekonomik ve sosyal yaşamın büyük zarar göreceği aşikârdır. Bugünlerde alınan önlemler yarınlarımızı şekillendirecektir. Corona sonrası turizm sektörü, tarımsal üretim, işsizlik ve yoksulluk devasa sorunlar olarak karşımıza çıkacaktır. Bunun sorumluluğunu taşımak ağır gelebilir. Bu yükü güvenilir yöneticiler, tarafsız bir siyasi anlayışla minimize edebilirler. Corona bir siyasi sorun değildir. Bu sorunun çözümü ve toplum sağlığının korunması; bilime dayalı, güçlü, akılcı, geleceği öngören ve katılımcı bir siyasi anlayışla gerçekleştirilebilir.
Sağlıklı günlerde buluşmak umuduyla...