Hacı Süleyman Çakır Huzurevi

SONER UÇAK YAZDI...

Bir gazeteci büyüğüm iki gün önce mesaj çekti.

“Soner, Hacı Süleyman Çakır Huzurevi’nde korona virüs bulaşmış haberin var mı?”

“Yok abi! Ama bir sorup soruşturayım” dedim.

Hadi bul bakalım!

 Kime soracağız?

Şuanda herhangi bir meslektaşımın bu ve benzeri durumlarla ilgili soru sorabilecek etkin bir yetkilisi var mı?

Sanmıyorum.

Haber kritik.

 Aramızdan bazılarının anne ve babasının kaldığı huzur evindeki bu durumu “duyum” yahut “iddia” olarak yazamazsın.

Hem mesleki, hem de vicdanı bir ağırlığı vardır bu tür haberlerin.  

Ciddi bir zemin hazırlamak gerekiyor. Vatandaşın aklında hiç bir soru bırakmamak lazım.

 Bu tür haberlerdeki her tür boşluk panik yaratır, hüzün yaratır.

Şayet olay doğruysa alınan önlemleri, büyüklerimizin durumlarını ve mümkünse bir yetkilinin, annesi ve babası orada bulunanlar için yatıştırıcı sözlerinin haberde yer alması şart.

En azından benim için öyle.

Birkaç haber kaynağımı aradım.

Laflar evelenip geveleniyor.

Hastalıkla mücadele etmiyoruz sanki, hepimizin başına gelmesi muhtemel bir salgını saklamak için çaba gösteriyoruz.

Saklamak için harcanan emeğin , bazen salgına karşı harcanan emekten fazla olduğunu düşünmüyor değilim.

Bir gazeteci olarak kurumlara güvenim her geçen gün biraz daha sarsılıyor.

Dün gece saat 22 sularında telefonum çalıyor.

Bir vatandaşımız annesinin Süleyman Çakır Huzur evinde olduğunu belirtiyor. Dün gece itibarı ile annesini göremediğini sözlerine ekliyor.

Hastalığın bir bakıcı ablamızdan ya da bir hemşire ablamızdan bulaştığını belirtiyor.

Sesinde hepimizin anlayabileceği bir panik.

Sağlıklı bilgiler almak istiyor ama alamadığını belirtiyor.

Şimdi bize bilgi vermemekte ısrarlı olan yetkililere sesleniyorum.

Bize bilgi vermemek konusunda ısrarlarını kırmamın mümkün olmadığını biliyorum

Bürokratik bir körlük söz konusu

En azından Süleyman Çakır Huzur evi’nden apar topar hastanelere kaldırdığınız yaşlı insanlarımızın akrabalarına sağlıklı bilgileri ulaştırma zahmetine girin.  

Haberler