Bankacılık sektörü ile ilgili çok fazla ahkâm kesecek halim yok.
Bankalar ile münasebetim öğrencilik yıllarımda kapısının önünden geçerken doldurduğum bir form sonrası elime tutuşturulan kredi kartı ile başladı. Ondan sonra da muhabbeti çok fazla ilerletemedik. En nihayetinde bankalar muhabbeti kimle ilerletmesi gerektiğini biliyor.
Son dönemde koronavirüsün yarattığı ekonomik durgunluk sonrasında iş dünyasının gözlerini ilk çevirdiği yerler bankalar oldu. Gözler çevrildi ama bankaların o gözlere bakmaya hiç niyeti yok gibi duruyor. En azından TOBB’un açıklamasından anlıyoruz ki; kredi vermekten çok fazla yana değiller, bir dönem elime zorla kredi kartı tutuşturan bankalar.
Fakat yinede kredi veriyor. Eskişehir için örnek verecek olursak Celalettin Kesikbaş, Metin Güler, Nadir Küpeli, Ömer Zeydan gibi hali vakti yerinde olan iş adamlarının kredi bulmak konusunda sıkıntı yaşamayacağını söylemek pekâlâ mümkün. Yahut işi yolunda giden diğer isimleri de sıralayabiliriz. Ancak bulacakları yeterli kredi ile bu zor durumdan çıkabilecek pek çok iş adamının kredi bulması oldukça zor…
İşçi çıkarmamak, yahut iş yerini kapatmamak için direnen pek çok fabrika sahibinin böylesi süreçlerde ayakta kalmasının tek yolu bir şekilde kendisini krizden çıkaracak nakite ulaşmasından geçiyor.
“İşçi çıkarmanın yasaklanması” iyi niyetli bir girişim olabilir ama iktisadi kurallar çerçevesinden bakınca çok geçerliliği yok. Bu yasağa uyulması için işverenin bir dayanağı olması gerekiyor. Aksi halde ücretsiz izne çıkarmak pek çok patron için oldukça cazip bir seçenek olarak yan tarafta duruyor.
Yeniden en başa dönecek olursak, Türkiye’de bankacılık sektörü denince aklımıza hortumlamalardan, batmalara, çaresiz mudilerden, başka ülkelerde yargılanan müdürlere kadar pek çok olumsuz anı geliyor.
Bankacılık sektörü, bize güvenin reklamları ile itibar parlatma seçeneği yerine, gayet somut bir güven testine tabi tutuluyor.
Bugün kredi vererek reel sektörü ayakta tutma çabası içine girmeyen bankaların, yarın için çok da güven vermesi beklenemez.
Ayrıca bugün verilecek küçük meblağlarla kurtarılacak pek çok iş yeri, yarın çok daha fazla bedellerle yeniden ayaklandırılamayabilir.
Bu süreçte ayakta durmak için bankalara akın eden çok sayıda işverenin beklentilerinin bankalar tarafından karşılanmaması gelecekte bankacılık sektörünün ciddi şekilde sorgulanmasına neden olacaktır.