Ne yazacağını bilememek bir dert de, ne söylediğini bilememenin yanından yöresinden bile geçmez.
Yani ki, bizimkisi dert sayılmaz onlarınkinin yanında…
Ağızdan çıkanın kulakla kurduğu ilişki fena yalpalıyor ya, yine de bu yalpalamaya derin anlamlar katma arayışında olanlarımız var.
Hepsini anlıyorum.
Kafalar karışık, karışık olması da gayet doğal.
Günün ne getireceğini bilmiyoruz.
Böylesi süreçlerde en tepedekilerin sözlerinin derin anlamlar taşıması gerekiyor.
Derinliği şart olmazsa da, anlamlı olmaları vatan, millet için elzem.
Koronanın ilk günlerinde uzunca süre kamera karşısına geçmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, birkaç günlük sessizlik sonrasında kendisini hatırlattı.
Her konuşmasını o anlamı bulmak için pür dikkat dinledim.
Fakat, sanki ben başka bir ülkenin vatandaşıymışım gibi, o ise başka bir ülkenin cumhurbaşkanıymış gibi geldi.
Dert gördüğüm hiçbir konunun dermanı zati âlilerinin ağzından dökülmedi.
Benim derdim ne mi?
Çok basit aslında.
Yaklaşık olarak bu ülkenin %80’i ile aynı dertlerden dertlenenlerdenim diyebilirim kısaca.
Koronalı günler hayatı felç ediyor.
Hayat felç olunca, düşüncenin kötürümleşmesi de gayet doğal.
Yazayım diye oturduğum her seferde yazamadan kalkıyorum.
Yazının hükmü yok, düşüncenin de ha keza aynı.
En son Almanya’nın kıskandığı, Fransa’nın imrendiği abd’nin gıpta ile baktığı bir ülkenin vatandaşıyken, dün akşam anlamlandıramadığım bir başka konuşmaya imza atan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kimsesizler cumhuriyetine sürüldüm diyebilirim.
Ne yazacaksın, neyi düşüneceksin, nasıl düşüneceksin….
Anlamlandıramadığım, belli bir süre sonra kızdığım, en nihayetinde “aman sende” diyerek unutmam gerektiğini düşündüğüm bir konuşma.
Neresinden bakarsan elinde kalıyor…
Yıllardır seçmenin beklentilerini karşılama, daha doğrusu seçmenlerine hitap etme konusunda ciddi maharet sahibi olan AK Parti’nin vatandaşa hitap etme konusunda ne kadar elinin güçsüz olduğuna şahitlik ediyoruz.
Seçmen, sınırlı bir süre içinde hızlı bir şekilde ikna olan veya ikna edilmesi gereken kitleyken, vatandaş kaderini ülke ile bir gören ve dahi öyle olan kitleyi oluşturur.
Fakat, ne yazık ki seçmen siyaset için daha muteberdir.
Yani ki; seçim sürecinde olunması halinde, dün vatandaşlarından para isteyen Cumhurbaşkanını, alanlarda vatandaşa kolonya savururken görebilirdik, seçmenin beklentilerini karşılamak için en azından biraz daha fazla çaba görme ihtimalimiz ise bir hayli fazlaydı.
Fakat dün, vatandaşı, salt seçmen olarak görme alışkanlığından olsa gerek, bazı hamasi söylemler dışında, vatandaşın çözülmesini istediği hiçbir soruna çözüm duyamadık Cumhurbaşkanının ağzından.
Yani ki kimse, Fransa yahut İtalya’dan geride miyiz, ileride miyiz umursamıyor.
Kimin kimine ne kadar gol attığı ile ilgili bir sıkıntısı yok kimsenin.
Vatandaş sorunlarını çözen, daha önemlisi sorunlarını anlayan bir iktidarın varlığını hissetmek istiyor.
Hepsi bu kadar.
Bugünler geçer elbet, geçecek de, ancak bir şeyin geçici olması onu sorun olmaktan çıkarmıyor.
Her geçen gün bir yandan korona salgını ile diğer yandan ise gelecek kaygıları ezilen vatandaşın, seçimlerde vaatlere boğulan seçmenlerden daha gerçek olduğu ve daha gerçek sorunlarının bulunduğu unutulmamalı.
En azından bu koronalı günlerde…
Evde kalıyoruz.
Ama hayat devam ediyor.
Koronadan dolayı evde kalması gereken vatandaşların bir şekilde hayatlarını sürdürmeleri gerektiği akıllardan çıkarılmamalı.