İktidarın “azarlama” siyasetinin tuttuğunu söylemek oldukça zorlaşıyor. Öyle ki; artık neye kızacaklarını bilmediğimiz ve bu tahmini yapmanın oldukça zor olduğu bir sürece girdi. Psikolojisi bozuk ebeveyn pozisyonuna girmiş görüntüsü vermiyor mu size de? Bugün “Rusya kötü dediğimiz” için yanağımızı okşuyor yarın “Rusya’ya neden kötü dedin?” diye başlıyor azarlamaya. Savaş aynı savaş, Suriye aynı Suriye, oyun aynı oyun… Ne değişiyor? Kıt aklımız yetmiyor olabilir ama AK Parti de açıklama gereksinimi bile duymuyor.
İktidarın azarı ya da dayağı biz faniler için oldukça ağır sonuçlar doğurabiliyor. Aynı şekilde ülke ve ülke siyaseti içinde.
AK Parti’nin bu denli güçlenmesi için ciddi çaba sarf eden siyasetin uysal çocuğu CHP, son dönemde uysallıktan sıkılmış olacak ki, “bende senin” dedi. AK Parti durur mu, sıkıyorsa gel meclise karşılığını verdi. Olayların sonrası muamma. Kimi AK Partililerin daha çok dövdüğünü söylüyor, kimi ise CHP’lilerin az sayıda olmalarına rağmen kahramanca mücadele ettiğini.
900 yıllık devlet geleneğinin, 100 yıllık cumhuriyet tecrübesinin hepsini yerle yeksan edecek görüntüler değil mi sizce de?
Mevzunun kimi kimi daha çok dövdüğü değil. AK Parti’nin kendi takındığı zaman problem olarak görmediği, ancak aynı tavrı karşıdaki takındığı zaman öfkelenmesi, seni döverim havasına girmesi falan da değil.
Mevzu, 18 yıl boyunca iktidarda olan ve haliyle yıpranan bir partiye yıllarca sabırla, ama daha çok çaresizlikle “olur” diyen muhalefetin sabrının taştığını gösterirken izlediği yol.
Onca tecrübe ardından yumrukları konuşturmak. Siyasi ve politik bir argüman bulamamak. Ülkenin fotoğrafını çekememek. AK Parti’nin işaret ettiği yere fokuslanmak. Halkın nereye baktığı konusunda daha fazla kafa yoramamak.
Şiddet bir yerde çözümsüzlüğün ürünü değil mi?
Problem aşılamadığı zaman sinirler artar. 18 yılın özellikle son 7 yılında AK Parti pek çok problemi çözmek yerine bir şekilde, ama daha çok manevra kabiliyetini kullanarak öteliyor. Manevra ile kendisini kurtarıyor belki ama ülkenin henüz o keskin virajlar karşısında AK Parti kadar manevra kabiliyeti olduğunu söylemek çok zor.
Ülkesinden daha güçlü bir iktidar söz konusu bir yerde.
Elbette güç konumu korumak anlamını taşırsa bu söylediklerim geçerli.
Ülke kaybetse bile kendisi kaybetmiyor.
Muhalefet ise halen AK Parti’nin kaybetmesi derdinde. Ülkenin tüm iplerinin hala AK Parti’ye özelde reise bağlı olduğunu göremiyor. Tüm demokrasi aygıtlarının meclis ve sandık da içinde olmak şartı ile AK Parti’nin en güçlü olduğu alanlar olduğunu göremiyor. Mahkemelerden bir umut hala kendi lehlerine çıkacak bir karar bekliyor. Yok yok elbette görme yeteneklerini kaybettiklerini falan söylemeyeceğim.
Ancak, ya muhalefet de tatlı bir koltuk ise, ana muhalefette olmanın da kendi çapında bir huzuru var ise işte o zaman herşey anlaşılabiliyor.
Genel de muhalefetin, özel de ise CHP’nin her şart ve koşulda kaybedecekleri alanlarda kora kor mücadele etmesi hiçbir anlam ifade etmiyor.
Kazanacağı tek alan ise insanların yaşamlarında olmak, olabilmek.
Aksi halde her iktidarın bir ömrü olduğu gibi bir gerçek var.
Muhalefet hiç hareket etmeden AK Parti’nin ömrünü doldurmasını beklesin.
Hiç olmazsa siyaset kurumuna olan inanç kaybolmaz.