İnsanoğlu garipleşebiliyor.
Gerçekte yaşanan olaylara film ya da diziymiş gibi kayıtsız kalırken, dizi ya da filmlerde kurgulanmış sahnelere gerçekmiş gibi feryat figan edebiliyor.
Gerçekler rahat koltuklarda tepkisiz bir şekilde izlenirken, film veya dizilere tepki koyuyoruz.
Yeşilçam’ın en iyi kötülerinden olan Erol Taş sahnedeki kötü adam performansı nedeni ile gittiği her memlekette yediği dayakları anlatmadı mı?
Hafızam yanıltmıyorsa dizi kahramanlarına gıyabında cenaze namazı kılmışlığımız da var.
Eline aldığı kılıç ya da pala ile televizyondaki “tarihi” diziyi izlerken fethe teşne olan izleyicileri de sosyal medya üzerinden sıklıkla görüyoruz nitekim.
Çocuklara ve kadınlara tecavüz olaylarında ses çıkarmama gibi ilginç bir maharete sahip olan belli bir kesim, Bihter ile Behlül’ün ilişkisinden namus temsilciliğine pekala soyunabiliyor.
Örnekler uzar gider.
İşim zaman zaman herkesin dahil olduğu olabildiği bu garip hali göze sokarak biri ya da birileri ayıplamak değil.
Maksadım daha çok kurgulanana gösterilen hürmetin, ilginin, alakanın, sağduyunun, iş gerçekliğe gelince kaybolmasının bizi, hepimizi taşıdığı yerin vahametine işaret etmek.
Kurgunun, bu denli başat rol oynaması nasıl başarıldı bu ayrı bir tartışma konusu.
Ancak, kurgu bu denli etkili olduğu için gerçekler üstüne konuşmak siyaset üretmek, çözüm arayışına girmekte çok fazla mümkün olmuyor.
Örneğin deprem gerçekliği ile mülteci sorunu, depremde kahramanca aileleri kurtaran bir Suriyeli genç ile bambaşka bir mecraya hapsoluyor.
Dış politikada konuşulanlar kimi zaman tarihi bir filmden alıntı, kimi zaman ise Testere Necmi ile Mamati’nin diyaloglarından ibaretmiş gibi gelmiyor mu size de.
Şehirden örnek verecek olursak, Anadolu Üniversitesi’nde hiçbir şey olmuyorsa dahi bir şeyler oluyor. Herkes farkında.
Konuşuluyor, yazılıyor çiziliyor ama Rektör Şafak Çomaklı’nın imdadına hababam sınıfı anında yetişiyor.
AK Parti kuzuların sessizliği filmine, CHP ise akıl oyunları daha doğrusu ayak oyunlarında başroldeymiş gibi.
Kurgulanana duyulan hürmet o kadar baş döndürücü ki, gerçeği söylemeye cesaret edenler bile bu huşu içinde tutulan yola taş koymak istemiyor.
Zemin bu denli kurguya ait olunca en acı gerçekler bile siyasi manevra, rol, algı yaratmaya yönelik sahte olaylar gibi anılabiliyor.
İki gün önce kendisini yakan işsiz vatandaş için bir ak partilinin “Kimse açlıktan kendini yakmaz. Öyle olsaydı Nijerya, Çad, Zambiya, Haiti, Madagaskar, Yemen ve Sierra Leone gibi ülkelerde insan kalmazdı. Böyle ucuz siyasi manevraları millet yemez” yorumu gelinen noktanın vahametini bizlere acı bir şekilde göstermiyor mu?
Başımıza taç ettiğimiz kurgular, gerçekliğimize çözüm üretemeyecek.
Veya daha doğru bir şekilde söyleyecek olursak tüm kurgular sorunları çözmeye değil, yok saymaya hizmet ediyor.