Çölde gül yetişir mi?
Hiç mümkün değil.
Şairden mülhem; “insan yaşadığı yere benzer”
İnsanı çölleştirmek istiyorsan; akıldan, mantıktan, fikirden, ahlaktan yani tüm insani biriktirmişliklerden arındırmak istiyorsan, önce doğasını yok etmelisin.
Bir ağacın kırılmasından, bir kuş türünün yok olmasından, bir su kaynağının kurumasından canı yanmayan insan yaratırsan, ülkesinin yok oluşuna alkış tutan insan yaratma konusunda başarı sağlamışsın demektir.
Zeytinliklere dalındı, maden var denilen yerleri delik deşik ettiler.
Akkuyu nükleer santrali için Mersin’de, üçüncü havalimanı ve bağlantı yolları için İstanbul’un kuzeyinde balta değmemiş ağaç bırakılmadı. Sadece Marmaris’teki “yazlık saray” için 40 bin ağaç kesildi.
Bir avuç toprak için destanlar yazan toplumu, toprağa ihanet edildiğinde sevinç çığlıkları atar hale getirmelerine az kaldı.
Ama yine de toprağına taşına, kuşuna böceğine, ağacına dağına hürmetin hepten yok olmadığını gördük.
Falanca maden şirketi Murat Dağı’nın ırzına geçecekken uyanan birileri hala var.
Suların zehirlenme ihtimali karşısında halen vicdanı ile hareket edenler var.
O halde umut da var demektir.
Toprağa, suya, ağaca yapılan haksızlıklara itiraz varsa, umutlu olmak için nedenlerimiz de vardır…
Yapılan itirazları haklı bulan mahkemelerimiz var.
Daha ne olsun.
Murat Dağı kurtuldu.
İçeceğimiz su kurtuldu.
Çocukların geleceği kurtuldu.
Sıra Alpu’da…
Ana sütü gibi hakkımız ve helalimiz olan Alpu’yu kurtarmaya geldi sıra.
Yapılmıyor yapılamıyor, dillendirmediğimiz itirazlarımızdan, bastırılmayacak vicdanımızdan etkileniyorlar yapamıyorlar.
Yapamayacaklar efendim yapamayacaklar…