Biliyorum; yine “solculuk yapma” diyeceksiniz ama.
İnanın ki, öyle bir kastım yok.
Zaten, sol itirazın yükseldiği yer değil de, itirazın susturulduğu yer değil mi artık?
Solcunun sağcı, sağcının daha sağcı olduğu bir ideolojik coğrafyamız var
Ve hem sağ, hem de sol, aynı orkestranın akortu bozuk çalgısının ötesine geçebiliyor muki?
İdeolojik yer küremizde kıtalar kayıyor, çözülüyor, parçalanıyor.
Ancak, anlatmak istediğim konunun bunla uzaktan yakından alakası yok, hatta buraya neden ve nasıl geldiğimi de bilmiyorum.
Siz “biraz kafa karışıklığı” diyebilirsiniz.
Fotoğrafın altına; “bu fotoğrafa iyi bakın” diye özellikle yazmışlar.
Bakıyorum.
Hane başına düşen gelir 3 kat arttı.
Ver mehteri coşalım…
Hanelerin 3 kat artan bütçelerini bulan iktisatçılar ve bu malumatı sayın maliye bakanımıza söyletenler
500 işçinin akibeti ile ilgili tek bir kelam edemiyor.
Sözlü müdahale zor geliyor besbelli.
Sayılar yetersiz, hesap makineleri çaresiz kalıyor zannedersek.
Gaz kesmek yok.
Eskişehir’in göbeğinde gazlı müdahale …
“İşimi, tazminatımı, maaşımı istiyorum” diyenlerin gözüne gözüne hem de.
Sendikal haklar bir yana, en basit insani isteklerin bu denli can sıkıyor olması, can yakıcı bir durum değil mi?
Bolu mu Ankara’ya yakın, yoksa Eskişehir mi?
Ne alaka demeyin.
Bolu’dan da işçiler yürüdü.
Yaygın medya o yürüyüşte canlı yayınlarla işçilerin, işçilerimizin sesini tüm ülkeye duyurdu.
Ve biliyor musunuz?
Polis korudu Bolu’dan yürüyenleri.
Bolu’dan yürümeye izin var, Eskişehir’den yok anlayacağınız.
Ankara, artık kendi vatandaşına vize uyguluyor gibi değil mi sizce de?
Empati yeteneğimiz elimizden alındığı zaman, karşımızdakine saplanan bıçaktan hiç de canımız yanmayacak.
Bir yerden bakarsan büyük bir rahatlık, diğer taraftan cehennemin en dibindeyiz.
Biber gazı sıkan veya sıktıran her kim varsa, sadece ve sadece 3-4 ay maaşlarını alamadıklarını düşünsün, evlatlarına harçlık veremediklerini düşünsün.
Yine de biber gazı sıkarlar mıydı?
Canları hiç yanmaz mıydı?
Sosyal medyada dolaşan bu fotoğrafı görünce, ellerim klavyenin tuşlarını kanırttı.
Noktayı koydu, sildi.
Bir daha yazdı, bir daha sildi.
Ellerime kalsaydı “cehennemin dibindeyiz” diye bitecekti bu yazı.
İçim kaldırmadı.
Hala “bir diğerinin yarasıyla acılanıyoruz”dan umudu kesmedim, kesemedim.
Yarın 29 Ekim Cumhuriyet.
Hakkını koruyamayanların, Cumhuriyeti koruyabileceklerini zannetmiyorum.
Ve yine haklara saygı duymayanların, Cumhuriyeti anlayabildikleri yönünde ciddi kaygılar mevcut ya bünyede,
Yine de kutlu olsun…