Ülkeyi yöneten her kim olursa olsun yönetmekteki mahareti ölçüsünde eleştirilerden, zaman zaman da hakaretlerden hisse elbette alacaktır.
Ve yine, elbette ki her kim olursa olsun kişinin hakaretle muhatap olması kabul edilmemeli.
Hatta kınanmalı.
Bu konunun cezai müeyyideleri mevcuttur zaten.
Bazı örnekler vermek gerekirse,
Turgut Özal döneminde 207 hakaret davası açılmış,
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel döneminde ise toplam sanık sayısı 158.
Ekonomik krizin baş müsebbibi olarak görünen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde 163 dava açılırken,
Cumhurbaşkanı’na hakaretten dolayı açılan davalardaki sanık sayısı, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde 848 oldu.
12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk üç yıllık görev süresinde ise ilgili davalardaki toplam sanık sayısı 12 bin 173
(https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2019/04/26/cumhurbaskanina-hakaret-sanigi-13-kat-artti/)
Ayrıca, Erdoğan'ın 2014 yılında Cumhurbaşkanı seçilmesini takip eden 3 yılda 68 bin 817 kişiye Cumhurbaşkanı'na hakaretten soruşturma açılırken, 3 bin 414 kişi tutuklandı.
Rakamlardaki artışı internetin yaygınlaşmasına bağlayabiliriz.
Hakaret edenlerin ceza alması elbette ki, vicdani ve hukuki yolların el verdiği ölçüde kabul edilebilir.
Şimdi gelelim başka bir konuya.
Hatırlarsınız zannediyorum, Ecevit’in Klinton karşısındaki fotoğrafını.
Unutmak ne mümkün?
Karaoğlan’ın o fotoğrafını bizzat Reis hatırlatmamış mıydı?
2017 yılında gerçekleşen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda ne demişti? “Bunların geçmişinde lider poposunu trabzana dayıyor. Bunlar karşısında el pençe divan duruyor. Artık el pençe divan duran o eski Türkiye yok!"
Clinton karşısında “el pençe divan duran” Ecevit’e sıradan bir vatandaş, yazar kasa fırlatma cesareti gösterilebilmiş, ve Karaoğlan siyasetten elini eteğini çekmişti.
Aradan yıllar yıllar geçti.
ABD’nin başına Trump ve Bizim başımızda ise Erdoğan var.
Bir mektup sızdırıldı.
Sızdırıldı dediğime bakmayın.
En basit ifade ile sızdırılmak istendiği kesin.
“El pençe divan durmuşuz” ne ki!
Nereye geldiğimiz göstergesidir.
Bazıları mektupdaki "budala veya aptal" sözcüklerine kafayı takmış, ama Rahip Brunson’u göstererek tehdit etmesi işin geldiği noktadır.
Cumhurbaşkanına hakaret bir yerde bizi ilgilendirir.
Ama iş ülkeye hakarete gelmiştir.
abd, aynı küstahlıkla poposunu trabzana dayamıştır, fakat ne yazık ki artık eski Türkiye yoktur.
Demem o ki; abd başkanı karşısında bacak bacak üstüne atmakta marifet değil bir yerde, abd başkanının karşında eğilmesi de.
Ülke itibarının hangi seviyede olduğunu fotoğrafa değil, gönderilen veya gönderilmeyen mektuplara bakarak anlarsın çoğu zaman.