Yazmaktan çizmekten ekmeğini kazananların en büyük korkusudur.
Gün ve zamanı geldiğinde yazacak bir şeyleri bulamaması.
Bu hastalığa erken yakalandım zannediyorum.
Tam Eskişehir CHP’sini yazacağım ki karşıma pat diye “falanca şirketin hükümet eliyle nasıl zenginleştiği” haberi düşüyor.
Sosyalist damarım kabarıyor, kızıyor, öfkeleniyor yazmaktan vazgeçiyorum.
Tam içimizi burkan kadın cinayeti üzerine birkaç şey yazacağım.
Karşımda kaz dağları başta olmak üzere ülkenin değişik yerlerinde coğrafyanın delik deşik edilmesi haberleri düşüyor.
Yazmaktan cayıyorum işte…
Tam “yav şu belediyeler ne yapıyor “ bir bakayım diyorum ki, o da ne?
Zam haberleri aklı alıp başka bir evrene sevk ediyor.
“ESO, ETO, EOSB yazayım bari” diyorum.
Ülke gündemi bir türlü izin vermiyor.
Hatta geçen gün Eskişehirspor için oturdum da klavyenin başına, “Türk kulüplerinin borç batağı” haberi düşünce önüme vazgeçtim yazmadım, yazamadım.
Aklımda sayısız yazamadığım yazı ile kendimi sokaklara atıyorum.
Şehri dinlemek istiyorum
Ancak ülkenin sesi şehrin sesini bastırıyor.
Sizin anlayacağınız, şehre bir şeyler söylemenin pek de bir anlamı olmadığı süreçten geçiyoruz.
Şehir sesini duyurmak istemiyor zaten
Herkes gibi şehirde kafasını önüne düşürmüş düşünüyor.
Neyi mi?
Bence şehirde ülke gibi ne düşüneceğini bilmiyor bilemiyor.
Pek çok konu artık çözülme ihtimali olmadığı için sorun olma özelliğini yitirmiş vaziyette ülke.
“Zaman her şeyin ilacıdır” demiş ya atalar belki de ondandır.
Beklemek kaldı bize bekleyip de görmek….