‘Türkiye’de Sağ Soldur, Sol da Sağdır’ sözü bir zamanlar hayli meşhurdu. Bir sosyalist olarak bu ‘sağ-sol’ kavramlarını kullanmak yerine temel çelişkiyi emek ve sermaye üzerinden kurmaya dikkat etmişimdir.Ancak ülke siyaseti öyle garip ki; sağına sarımsak soluna soğan koysan yine sağı-solu karıştırırsın.
Bu arada, derdim ‘sağ-sol’ mu kaldı tartışması tekrar açmak hiç değil. Ülkede ve yerelde, siyaset denilerek yapılanın nasıl bir şey olduğunu tartışmak.
Yeni hükümet modeli(tek adam-tek parti),siyaseti iyice iki kutup etrafında birikmeye zorluyor. Ancak gelişmeler siyasi grupları bu en azından bir siyasi altyapısı olan taraflaşmanın da dışında bir mecraya sokmaya başladı. Hele ülkenin bu siyasi kavram kargaşası dolu hali, yerel siyasete yansıyınca ortaya hayli enteresan manzaralar çıkıyor.
İsterseniz geçmişi bir tarafa bırakıp yakın ve yerel iki örnekten başlayalım. Yani adaylık borsasından…
Geçtiğimiz gün MHP’nin adaylarından birisinin, DSP’nin Eskişehirli Genel Başkan Yardımcısı olabileceğine dair haberler çıktı. Dilara Tambova da buna karşı çıkmadı. İçerisinde teşekkür de bulunan ve 20 yıl önceki DSP-MHP koalisyonlarındaki ‘uyuma’ da gönderme yapan bir açıklama yaptı.
Yine yerel seçimlerle ilgili Saadet Partisi İl Başkanı’ndan da dikkat çekici bir açıklama geldi. Özü şöyle; ’Güçlü olduğumuz ilçelerde bizi desteklerse,CHP ile de AKP ile de ittifak yapabiliriz. Belediye meclis üyeliği bizim için yeterli değil.’ Oysa Saadet partisi ülke genelinde de, il başkanının ilgili söyleşisinde de AKP’yi eleştiriyor. Hatta şöyle deniyor: ‘Bunu net söylüyorum; AK Parti’nin 2019’daki yerel yönetimler seçiminde gösterebileceği bir başarı artık tek adam yönetiminin bütün kurumlarıyla Türkiye’de hayata geçmesi anlamına gelir.’
Yani bir yanda ülkeye tek adam rejiminin yerleşmesi, bir yanda iki ilçe belediyesi. Terazinin kefeleri böyle!
Benzer örnekleri kişi ve siyasi parti açısından çeşitlendirmek mümkün.
Yazının ilk bölümünde de belirttiğim gibi, bu referandumda ortaya çıkan siyasetteki evet-hayır gruplaşmasının da dışında, siyasi anlamda garip bir şey. Yerel seçimle beraber iyice ortaya çıkan bu durum bir yanıyla ‘yeter ki ben seçileyim, siyaset-politika çok da önemli değil’ diye ifade edilebilecek ben merkezli bir siyasetsizlik. Diğer yanıyla ise ‘yeter ki benim partim de yerel yönetimlerden bir pay alsın, bütünde-toplamda ne olduğu çok da önemli değil’ diye tanımlanabilecek başka bir siyasetsizlik. Ama sonuç olarak bakılırsa siyasetsizlik. Daha doğrusu bizim birbirimizden aslında pek de farkımız yok demenin bir başka ifadesi. Yerel yönetimleri yerel rantın bölüşümü olarak gören bakış açısının tezahürü.
Hemen şunu da belirtelim. ‘Siyaseten böyle hamleler yapılabilir’ şeklinde, durumu olağanlaştıran ifadeleri doğru kabul edemeyiz. Siyaset dediğimiz şeyin belirli ilkeleri, kuralları olur. Örneğin cumhur ittifakının kendi içerisinde bir anlamı vardır. Yine millet ittifakı da siyasi partiler arası görüş farklılıkları içerse de, eksikler barındırmakla birlikte temelde ‘barajın aşılması ve iktidar bloğuna tek başına karar vermeye yetecek meclis çoğunluğunu vermeme’ taktiğiyle açıklanabilir.
Ancak yukarıda verdiğimiz örnekler böyle bir siyasi zeminden uzak. Ve bu aslında münferit birkaç örnek de değil. Adayların partiler arasındaki geçişkenliklerine, partiler arası ittifak görüşmelerinin içeriğine bakıldığında bunlara benzer birçok örnek gösterilebilir. Daha önce de söyledik; programlar,hedefler değil sadece isimler tartışılıyor. Rakip siyasi bloktan isimler devşiriliyor, ya da destekle beni destekleyeyim seni düzeyinde ittifak görüşmeleri yapılıyor. Sanarsınız siyasi parti seçimi değil hemşeri dernekleri arası rekabet, Ahmet’in mi çevresi geniş Mehmet’in mi yarışı…
Yeter ki ben bir belediye alayım; ya da pazarlıkta elimi güçlendireyim anlayışının geldiği toplam sonuç ise vatandaş için şöyle oluyor.
’Bunlar birbirleri hakkında atar tutar ama hepsi aslında aynı!’ Aslında bu tepki haksız da sayılmaz.
Hatırlarsınız; emeklilikte yaşa takılanlar ile ilgili öneri AKP ile MHP’nin karşı oylarıyla meclisten geçememişti. MHP başta yasanın geçmesi için verdiği desteği geri çekerken, HDP ile aynı oyu vermek istemediklerini de söyleyerek gerekçelendirmişti. Yine geçtiğimiz gün asgari ücretin vergiden muaf tutulması önerisi de AKP ve MHP’nin olumsuz oylarına takılmıştı. Bir açıklama geldi mi bilmiyorum ama, bu sefer de öneriyi İyi Parti’nin yapması hoşlarına gitmemiş olabilir. Vatandaşın işini, aşını ilgilendiren mevzularda böylesine grupçu hırsları gerekçe yapanlar iş seçim kazandıracak ‘taktiklere’ gelince farklı davranabiliyorlar. Bu da , sorsan tüm siyasilerin ‘halk için, millet için, hizmet için’ yaptıklarını söyledikleri siyaseti aslında kimin için yaptıklarını ortaya koyuyor.Zaten ekonomik krizle, hak ve özgürlükler meselesiyle ilgilenmeyen, tutarlı olmayan siyaset, yerel de olsa, halkın ihtiyaçlarıyla ne kadar ilgili olur ki?
Yerel siyasetin genel zeminine ilişkin yaptığımız eleştirilerden sonra, önümüzdeki yazıda da Eskişehir’in emek ve demokrasi güçleri yerel seçimler konusunu nasıl değerlendiriyor, ona değinelim.