Her şeyden önce tarifini koyamazsak zannediyorum bu hengameden çıkmak olanaksız.
Biz dün gece neye üzüldük?
Hangi hayal kırıklığı ellerimizi başımızın arasına alıp feryadı arşa varan bir “eyvah”a itti bizleri.
Dün gece “lisanslar çıkmadı” anonsu ardından üzüntümle birlikte içimi kemiren bir soru idi:
Biz neye üzüldük?
Ortalama bir futbol severin, sıradan bir takım taraftarının yaşayacağı bütün üzüntüler sıralanabilir ardı ardında.
Küme düşmek,
Yeni futbolculara forma giydirememek,
Saçma sapan yönetimlerin ket vurduğu tarihi başarıları yakalama fırsatını her defasında ıskalamak.
Umut verenin köleliğine sorgusuz sualsiz boyun eğmek
Gelene ağam, gidene paşam diyebilmenin o ağır utancını baş tacı etmek.
İyi de Eskişehirspor bu saydıklarımdan ibaret değildi ki;
Gerçeklikten çok ayrı duran bir başka gerçeklik
Sevmediğimiz bütün gerçekliğe eyvallah dememize sebebiyet veren bir başka gerçeklik.
Tüm olumsuz gerçeklere alaşağı edebileceğimiz bir başka…
Dirilteceğiz diye hunharca törpülediğimiz bir ulvi gerçeklik.
Şimdi tarih bize tokatı atıyor.
Şeytan ile dans etmenin bedelini çok erken bir şekilde ödetiyor.
En nihayetinde bir kez daha mecburiyetler bizi gerçek Eskişehirspor’a doğru itiyor.
Altından sebat ile kalkılacak, bir başkaldırı hikâyesini bir kez daha yazdıracak bir mecburiyet…
Takımın arkasında durmak mevzusu.
Bir vazodan bahsetmiyorum.
Vazoyu koy takımın arkasına o da durur.
Bir insan duruşudur demeye çalıştığım.
Bugün o sahada gep genç çocuklar bize bir kez daha Eskişehirspor’u armağan etmek için mücadele edecek.
Onlara verdiğimiz değeri göstermekle başlayacak her şey.
Çakma yıldızlara, duyulan hürmetle çıkamayız onların karşısına.
Bizim çocuklar diyerek omza almadan olmaz.
Varsın yenilsinler.
Biz zaten onlara sırtımızı döndüğümüz gün kaybetmemiştik.
Tüm üzüntümüz bundandır bana kalırsa…
Eskişehirspor’u yaşatacağız diye Eskişehirspor’u kaybetmişiz.
Bir kez daha kucaklaşacağız
Bu kez “gerçeklere” teslim olmadan…