Yok! Niyetim küllenen anlamsız bir tartışmayı alevlendirip, benim de bu konu ile ilgili söyleyecek sözlerim var demek değil.
Aksine böyle bir konuya el atmaktan ciddi hicap bile duydum.
Yazıp yazmamak arasında perü perişan bir ruh hali.
Toprak kan kusar, gök ağlar diye bekledik
Bayrağa sarılı tabuta sürülen el, üniformalı bir fotoğrafa kondurulan veda öpücüğü
Yüze sürülen bir elbise, bir bez parçası…
Konuşmanın da, yazmanın da ızdıraba dönüşeceği bir vatan gerçekliği.
Böyle bir gerçekliği daha nasıl anlatabilirim diye düşünür ve utanırsın.
Yine yazmaz, yine konuşamazsın.
Fakat konuştu.
Dedi ki “Talimat verdim şehit cenazelerine bundan sonra şunlar bunlar katılmayacak”
Şehit vatanındı oysa ki,
Yas vatanındı…
Gurur, onur hepsi vatanındı.
Tabutu okşayan el vatanı okşamaktadır,
Yüreğindeki yası…
Gökteki karabulut; hepimizin üstüne düşen karanlık
Fotoğrafa sarılan çocuk vatana sarılmıştır baba diye.
En nihayetinde seslendi anneler, oğullar, kardeşler, dostlar “şu terör belasını bitirin” diye.
O ses duyulmadı. Duyulmayacağından gayrı.
Sonra bir ses yükseldi “Talimat verdim şunlar bunlar cenaze törenine katılamayacak” diye!
Ölümü zamansız olmuştu, daha yeni nişanlanmış, daha yeni baba olmuştu. Gelecek yıl evlenecekti, sözlüsü yastaydı.
“Vatan candır” dedi gitti.
O cenaze törenleri vatandır, vatan!
Ortak acının, ortak kaygıların vücut bulduğu yegane mekanlardır.
Ve şehit cenazelerine vize ile girilecekse memleket çoktan parçalanmıştır…