Çeviri yeniden yazmak demektir. Çevirmen, yazarın duygusunu yansıtarak başka durumlar oluşturur. Sürükleyici ve bir o kadar da etkili olması lazım.
Bu hafta sizleri Balkan oyunlarının tek ve vazgeçilmez çevirmeni ile buluşturuyorum.
Bilge Emin.
Sadece çevirmen dediğime bakmayın, kendisi aynı zamanda ödüllü bir yönetmen. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın oyunları arasında yer alan Largo Desolato (Ağır Yalnızlık) oyunun yönetmeni. 13 Aralık 2017 tarihinde prömiyer yapan oyun, Eskişehir’de çok ses getireceği benziyor. Söyledikleri ile günümüze vurgu yapan oyunu kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Bilge Hanımla keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Umarım beğenirsiniz...
- Bilge Emin, kimdir? Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Sait Faik’in ‘Bir insanı sevmekle başlar her şey’ cümlesindeki yalınlık, gerçeklik, derinlik ve anlamlılık gibi hayata ve sanata bakan biri.
- Balkan dillerinden birden fazla çeviri yaptınız, bunlarla ilgili olarak süreç nasıl gelişti, kaç tane çeviri yaptığınız eser var ?
Çeviriye başlamamın nedeni rahmetli Başar Sabuncudur. Başar Sabuncu ile DuşanKovaçeviç’in yazdığı „Profesyonel„ oyununu çevirdik ve başarılı bir çalışmaydı. Ondan sonra balkan oyunlarının Türk halkının duygularını da yansıtıyor olduğunu gördüm. Çok yakınlar ve aynı duyarlılıkta duruyorlar. Belki de, hem kendi derdimi anlatmak, hem de bir kültürü diğer kültüre aktarırken sorunların da aynası olmak adına çeviriye karar verdim. Önce klasik metinleri ele almaya karar verdim. ‘Hasan Ağanın Karısı’ ve ‘Derviş ve Ölüm’, dünyaca birçok dile çevrilmiş olan bu iki metinle çeviriye başladım. Balkan dillerinden çevirdiğim, sahnelenmiş ya da sahnelenmeyi bekleyen 16 tane oyun var.
- Türkiye için Balkan Tiyatrosuna açılan bir kapı, Bilge Emin. Bizim için büyük bir şans , sizin gibi değerli bir yönetmenin ülkemizde olması. Balkan Tiyatrosundan biraz bahseder misiniz? Balkan tiyatrosu ile Türk Tiyatrosu arasında ne gibi benzerlikler var?
Balkanlarda köklü bir tiyatro geleneği var. Orada tiyatro bir kültür sanat aktivitesi değil. Hayatın parçası olarak görülüyor. Benim çocukluğumda, mutlaka haftada bir gün tiyatroya gidilirdi ve tiyatroya gitmeden önce, oynanacak oyunun metni okunurdu. Oyunu gördükten sonra da iş bitmezdi. Herkes evde, okulda sokakta izledikleri oyunları tartışırdı.
Bu tiyatro hareketliliğini biraz da tarih boyunca yaşadığı hareketliliğe bağlıyorum. Balkan coğrafyası, belli aralıklarla hep savaş coğrafyası olmuş. Bir de, Balkanlar, batıdan doğuya geçiş noktasının ucunda da olsa duygu olarak doğu kültürü, biçim olarak batı kültürü üzerinde şekillenir. Tiyatro hayatındaki biçimsel hareketlilik Avrupa’daki tiyatro kültürünün hareketliliğe paralel ilerler.
Balkan tiyatrosu ile Türk Tiyatrosu arasındaki benzerliklerin, coğrafya olarak benzer duyarlılığa sahip olduğumuzdan kaynaklandığını düşünüyorum. Ortak bir tarihe sahip oluşumuz, şu anda benzer sorunlar yaşıyor olmamız da bunun bir parçasıdır.
- Çevirinin yanında takdir edilesi bir yönetmenliğin de olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili olarak biraz bahseder misiniz? Çeviri yapmak mı daha kolay, yoksa yönetmenlik mi?
İkisi de farklı disiplin olduğu için, kendine göre hem zorlukları, hem de kolaylıkları barındırıyor.
Oyun çevirirken karşılaştığım en büyük sorun halk diline ait deyişler ve sözlüklerde yer almayan yeni sözcükler oldu. Kaynak dilde halk diline ait deyişler komik unsur temsil ederken, çeviride böyle bir özelliği yok. Böyle bir durumda metin içinde değerlendirip, neden o halk deyişinin kullanıldığını ve ne anlam ifade ettiğini araştırıp, aynı anlamı ifade eden hedef dilde bir halk deyişi bulmaktır. Birebir çeviri yapıldığında, ne bir anlam ifade ediyor ne de komik bir tarafı kalıyor. Mizah, espri ve fıkralar da bu gruba giriyor. Kültürel farklardan dolayı iki dilde örtüşmeyebilir.
Bir diğer sorun da biçemsel özellikler. Buna en çok akraba adları giriyor. Bunu da metin çözümlemesini yapınca buluyorsun.
Son olarak da her çeviride karşılaştığım sorun iki dil arasındaki dil bilgisel fark. Çeviri yaptığım Balkan dillerindeki cümle yapısı Türkçe dilinin cümle yapısının tam tersi. Türkçe dilinde yüklem sondayken, Balkan dillerinde başında, yani hemen özneden sonra. Bu da uzun cümlelerde, özellikle noktası olmayan monologlarda çok zorlanmamı beraberinde getiriyor.
Oyun yönetirken, karşılaştığım zorluklar veya kolaylıklardan bahsedemeyeceğim. Çünkü her oyun ayrı bir süreçtir ve ortak bir paydada buluşturamam.
- Rotary Tiyatro ödülleri tarafından yılın yönetmeni ödülüne layık görüldünüz, tebrik ediyoruz. Bundan bahseder misiniz?
İstanbul’da yaptığım ilk iş ile ödüllendirilmek beni çok mutlu etti. Almirİmşireviç’in yazdığı, İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunu olan “Eğer Bu Bir Film Olsaydı” çok güzel bir çalışma oldu.
- Çeviri ve yönetmenliğini yaptığınız eserler birbirinden farklı ve ses getiren ürünler oldu. Bunu neye bağlıyorsunuz ? Özellikle seçtiğiniz veya aradığınız bir durum var mı?
Tiyatro metni çevirmek ve bir oyun yönetmek, yepyeni bir dünyaya dalıp, onu özümsemek, anlamak, kavramaktır. Metinle özdeşleşip; o dünyayı farklı bir dünyaya, anlaşılır ve akıcı bir biçimde ifade etmektir.
İlk aşamada eserin içeriğine bakarım. Konusu, hikayesi Türk seyircisine ne kadar yakın, ne kadar uzak, ne verebilir sorularına cevap ararım. Metin yeniyse bize bu konu ne kadar yakın, metin eskiyse de metnin güncelliğine dikkat ederim. Asıl en önemlisi, ben bu metinlerde kendimi buluyor muyum? Metinle derdim var mı? Bir Balkanlı olarak, yaşanan bazı süreçlere dahil oldum, bazı süreçlere ise uzaktan şahit oldum. Ve mutlaka kendimle ilgili bir şey arıyorum metinlerde. Onu bulduğumda, oyun çevirisi de, oyun yönetmek de benim için çok keyifli bir süreç haline geliyor. Oyun karakterlerini tanıyorum, yaşanan hikayeler tanıdık, söylenen söz ise benim haykırmak istediğim bir cümleye dönüşüyor.
İkinci aşamada ise oyun türüne, üslubuna, biçimine bakarım. Modern dramaturgiye yatkınlığım fazla. Nedeni de, metinlerin bugünkü yaşadığımız dünyayı ve olayları çok net, saydam ve yalın bir biçimde ifade ediyor oluşlarıdır. Üçüncü aşamada da eserin okuyucu ve seyirci üzerinde bırakacağı etki üzerine düşünürüm.
- Gelelim Largo Desolato'ya... 13 Aralık tarihinde Eskişehir Şehir Tiyatroları'nda prömiyer yapan oyunun yönetmen koltuğundaydınız. Oyunu siz mi seçtiniz yoksa Şehir Tiyatroları yönetimi tarafından mı belirlendi?
Eskişehir Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmeni Korel Cezayirli, kurumda bir oyun yönetmem üzere beni aramıştı. ‘Largo Desolato’, benim çok yapmak istediğim bir projeydi. Proje seçimi de bana bırakıldığı için hemen ‘Largo Desolato’yu önerdim. Kısa zamanda da olumlu cevap geldi.
- Largo Desolatodan bahsedelim. Nasıl bir süreç geçirdiniz?
‘Largo Desolato’, ağır ve zor bir metin. Yönetmen olarak seçtiğim yalın ve sade üsluba, ekibi oluşturan tüm oyuncuların katkı sağlamalarıyla gerçekleşen bir süreç oldu. Çok keyifli bir çalışma süreci yaşadım.
- Oyuna gelenler ne ile karşılaşacak?
Yapısı itibarı ile, hem metin, hem de anlatım biçimi ile farklı bir oyunla karşılaşacak.
- Birazcık da Eskişehir izlenimlerinizi alalım?
Oyun yönetirken, yaşanan süreç o şehri sevip sevmemeyi de etkiliyor. Tüm ekibin, çalışanların samimiyeti gibi, Eskişehir de çok samimi bir şehir. Eskişehir Şehir Tiyatroları’nda yönettiğim ilk oyun olmasına rağmen, hiç yabancılık çekmedim. Eskişehir’de de öyle oldu.
- Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. Son olarak eklemek istediğiniz şeyler varsa, alabiliriz?
Ben teşekkür ederim.