SINIRLARINI AŞAN BİR OYUNCU; SERMET YEŞİL

Daha önce Sermet Yeşil’i tanımadıysanız, bence eksik bir yanınız kalmıştır diye düşünüyorum. Tiyatro denildiği zaman sadece Eskişehir değil tüm Türkiye’de ismi zikredilen birisi.

Oyunculuğu yanında hocalığı, yönetmenliği, idareciliği ve mücadeleci tavrı  ile dikkat çeken, sınırlarını aşmış, tiyatro aşığı bir oyuncu; Sermet Yeşil...

Daha önce Sermet Yeşil’i tanımadıysanız, bence eksik bir yanınız kalmıştır diye düşünüyorum. Tiyatro denildiği zaman sadece Eskişehir değil tüm Türkiye’de ismi zikredilen birisi.

Eskişehir Şehir Tiyatrolarında oynadığı ve yönettiği oyunların haricinde, dizilerin ve filmlerin vazgeçilmez bir aktörü. 

Reha Erdem’in Kosmos filmindeki Kosmos, Şubat dizisindeki deli İbrahim ve Aslan Asker Şvayk oyunundaki Şvayk karakterleri bambaşka Sermet Yeşil’leri karşımıza çıkarıyor. 

Bunları bir an için kenara bıraktığımızı düşünürsek; örgütlü olmanın bilincinde olan bir oyuncu. 

Yeni dönemde Oyuncular Sendikası’nın yönetim kurulu üyeliğine seçilen Sermet Yeşil, oyunculuğun diğer meslek gruplarındaki yerini kalıcı kılmak için çaba sarf ediyor. 

Bütün bu konuları içine alan, keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Prova arasında, kuliste gerçekleştiğimiz sıcak söyleşi için kendisine çok teşekkür ediyorum. Aralık ayında Şehir Tiyatroları’nda yeni bir oyunla sahnede olacağının müjdesini vermeyi unutmayalım. Şimdi sizleri Sermet Yeşil’le yaptığımız samimi söyleşiyle baş başa bırakalım. 

Sermet Yeşil’i kimdir? Senden dinleyebilir miyiz?

1977 Eskişehir doğumluyum. 1996-2000 yılları arasında bir tek üniversite okumak için ayrıldım Eskişehir’den. İki yıl Ankara Sanat Tiyatrosu’nda çalıştım. Eskişehir’e dönüp, Anadolu Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptım, ardından Tiyatro Anadolu ve Eskişehir Şehir Tiyatroları geldi. Yaklaşık 8 yıldır Şehir Tiyatroları’nda çalışıyorum. Gittiği her yerde insan evini sırtında taşır ya kaplumbağa gibi, benim evimde Eskişehir. O yüzden her gittiğim yerde Eskişehirli olmaya çalışıyorum.

Eskişehir Şehir Tiyatroları ile ne zaman tanıştın? Bu süreç nasıl başladı?

Eskişehir Şehir Tiyatroları kurulduğu sıra Ankara Sanat Tiyatrosu’ndaydım. Bir oyuncu olarak, bir memuriyet, bir kamu hizmeti yapacaksam eğer bunu Eskişehir’de yapmayı düşünüyordum. Aklımda o fikir vardı. O zamanlar Eskişehir’de, Devlet Tiyatrosu yoktu. Arkadaşlarım, Devlet Tiyatrosu sınavlarına girip Van, Diyarbakır, Sivas gibi önemli bölgelerde oyunculuk yaptılar. Ben ise Eskişehir’de daha yararlı olabileceğimi düşünerek burada kaldım. Eskişehir’de tiyatro yapabileceğim tek yer üniversiteydi. Tiyatro Anadolu’nun Müdürü Hasan Şahin Türk’ün daveti ile Eskişehir’e geldim. Bir süre burada çalıştım. Anadolu Üniversitesi’nin kendi içerisindeki farklı yapılanma modeli ile çok uyum sağlayamadım. 2006 yılından bu yana Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’ndayım.


Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın sendeki yeri nedir?

Burası benim evim.  O yüzden biliyorum ki buraya ne zaman geri dönsem, kimse bana ‘niye geldin’ demeyecek.


 

Kendi aranızda kurduğunuz o özel bağ, o sıcaklık sahneye de yansıyor zaten…

Burada 42 oyuncu var. Her oyuncuda üstüne düşen görevi sonuna kadar yapmaya çalışıyor. Herkes ekmek yediği mahalleye sahip çıkmaya çalışıyor. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları denilince akla ‘iyi, kaliteli’ oyunculardan oluşan bir ekip geliyor.  


 

Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan bahsedebilir misin?

Ankara Sanat Tiyatrosu köklü bir kurumdur, bana laf düşmez. Neredeyse 40, 45 yıldır orada çalışan insan var. Yıksan yıkılmaz, satsan satılmaz! Orası artık halkın olmuş bir yer. O anlamda gençken hep ilgimi çekti Ankara Sanat Tiyatrosu…

Ankara Sanat Tiyatrosu’nda kaç yıl çalıştın?

İki sezon çalıştım… Ankara Sanat Tiyatrosu ile yaptığım turneler ufkumu çok açtı. Çünkü daha 21, 22’li yaşlardaydım. Türkiye’nin, doğusundan batısını, bir ucundan bir ucunu görme şansı yakaladım. Yeni seyircilerle tanıştım. O dönem de benim için çok büyük bir başarıydı bu. Cebime çok taş koydum. İnsanları, tavırlarını, davranışlarını, bir fikre karşı, bir duruma karşı, nasıl tepki verdiklerini gözlemleyebiliyordum. Benim için eğitim gibi oldu. Ayrıca lisans eğitiminden sonra sanki ultra yüksek lisans yapıyormuşum gibi hissettim. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda hem kulisi, hem tiyatroyu, hem de edep ve ahlakı öğrendim. Ankara Sanat Tiyatrosu benim için bir eğitim kapısıydı.

Direk oradan, buraya geldin o zaman…

Yok, önce İstanbul’a gittim. Orada Sadri Alışık Tiyatrosu’nda çalıştım yarım dönem. Sonra bir daha İstanbul’a dönmemek üzere Eskişehir’e geldim. Burada kaldım.

Sermet Yeşil hem bir yönetmen, hem de bir oyuncu. Ama bunların yanında aynı zamanda bir eğitimci.  Profesyonel oyuncular yetiştiriyorsun. Eğitimci yönünden de bahsedelim biraz…

İstanbul’da, Yeditepe ve Haliç Üniversiteleri’nde ders verdim. Altı yıl kadar.

Şuanda devam ediyor mu dersler?

Yok bıraktım. Şu anda devam edebilecek konumda değilim. Hem Eskişehir ağır basıyor, hem de sürekli yapılabilecek bir iş değil. Benim asıl işim Şehir Tiyatroları’nda. Yeditepe ve Haliç Üniversiteleri’nde 6 yıl hocalık yaptım. Her iki üniversiteden de mezun ettiğim oyuncular oldu. Sonra o oyuncularla profesyonel hayatta karşılaştık. Birlikte iş yaptık. Çalıştık. Halen de çalışıyoruz. Hem oyuncu yetiştirmiş gibi hissediyorum, hem de yetiştirdiğim oyuncu beni yetiştiriyormuş gibi hissediyorum. Yönetmenim oluyor bazıları, bazıları ise rol arkadaşım…

Sermet Yeşil’i ‘Kamyon’da farklı izliyoruz. ‘Lüküs Hayat’ta farklı. ‘Aslan Asker Şvakyk’ta farklı... Peki sen kendini nasıl görüyorsun? Komedi oynamak mı seni cezbediyor yoksa dram mı ?

Aslında komedi oynamaktan sürekli çekinirim. Açıkçası çok zor bir iş. Neredeyse bütün enerjimi alıyor. O zorluğu tatmak istiyorum fakat arada bir olmalı. Sürekli komedi oynayabilecek bir oyuncu değilim. Aynı zamanda sürekli dramda oynayamam. Seçici olmaya çalışıyorum. En azından kurum dışı işlerde. Sonuçta burası kamu hizmeti veren bir yer. Belirli bir müfredat var. Mesela en sevdiğim işlerden biriydi ‘Karmakarışık.’ Okul gibiydi. O tatta, o kıvamda komediye her zaman hazırım. Ölene kadar da yaparım.  Ama bilmediğim deryalarda, yeni bir karakter yaratmaya çalışmak beni çok geriyor. Antik Yunan komedileri çok korkutuyor beni.

Şehir Tiyatroları’nın Karmakarışık adlı oyunu, komedinin ötesinde bedeni de iyi kullanmaya yönelik bir oyundu. Nasıl bir süreçti?

O zaman daha gençtim. Bedenim daha gençti… Eğilip, bükülebiliyordu. Şimdi yap desen hayatta yapamam.

‘Ermişler ya da Günahkârlar’da yönetmen olarak gördük seni. Yönettiğin ilk oyundu. O süreçten bahsedebilir misin?

Ali ve Mert seçmişti oyunu. ‘Biz bunu oynamak istiyoruz’ diye getirdiler. O dönemde yönetimdeydim. Oyunu okudum, “ben bunu yapabilirim, isterseniz birlikte yaparız” dedim. Onlar da çok sevindiler. Psikolojik –gerilim tiyatrosunun örneklerinden biri. İzlenmesi zor bir oyun. Oyunun bir ritmi var, o ritmi sürekli yakalamak zor. Hem oyuncu hem de izleyici için. İngiliz bir oyun. Dili de, anlatımı da ağır. Biz bir şey denedik. Başarılı da olduk. Geçen sezon turnelerimiz oldu. Bu sezon da oynuyor.

‘Aslan Asker Şvayk’ çok güzel, çok farklı bir oyun. Orada farklı bir Sermet Yeşil izledik.  Keyif aldığın çok belliydi. Deyim yerindeyse sahnede devleşen bir Sermet Yeşil vardı. Bundan bahsedebilir misin ?

Keyif alıyorum tabi ki. Tek başına yapabileceğin bir iş değil.  Bir ekip işi. Bir ekip olarak orada olduğumuzda, aynı anda, aynı atmosferi, aynı havayı soluduğumuzda, aynı hedefe yöneldiğimiz o ufacık anlarda böyle bir şey oluyor ve biz gerçekten iyi bir şey yapıyoruz o zaman. Şvayk öyle bir oyun. Tek başına oyna desen, tek başına oynanacak bir oyun değil.

Üç sezondur oynuyor. Yorulmuş da bir oyun. Güncel bir konu olduğu için ‘savaş’, seyirciyi de tutuyor.

Oyuncular Sendikası’nın yönetim kurulunda görev alıyorsun. Tiyatroda sadece oyunculuk ve yönetmenlik yapmakla kalmayıp, tiyatroyu kendine dert de edindin. Taşın altına elini de soktun… Oyuncular sendikasından bahsedebilir misin ?

Oyunculuk sektörü olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın oyunculara ne gözle baktığına dair net bir fikri yok. Sendika bir anlamda bu yüzden var. Ben bu anlamda sendikanın içerisinde çalışmak istiyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı oyuncuyu tam olarak tanımıyor. Mesleki olarak bizi bir yerde görmüyor. Uluslararası Oyuncular Sendikası’nda biz kendimizi tarif edemiyoruz. Çünkü devletin bizi tanımladığı yasaları getirip, koymamızı istiyorlar. Biz bunları koyamıyoruz. Çünkü devletimiz bize böyle bir yasa tanımlamamış. Devlet seni eğlence sektörünün içerisinde görüyor. Bir işçi diyemiyor, bir memur diyemiyor… ‘Serbest meslek erbabı’ diyor. Devlet bizi tam olarak tanımlayamadığı için de hangi koşullarda çalıştığımızı bilmiyor. Bu bir sektör, bir iş kolu. Bunun anlaşılması gerekiyor artık. Oyuncular Sendikası kurulduğundan beri çalışma koşulları konusunda büyük mücadeleler veriyor. Artık şu noktaya geldik; Türkiye’deki dizi setleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişleri tarafından bir yıldır teftiş edilmeye başlandı.

“Devletin bir sektör olarak bizi tanıması ve adını koyması gerekiyor…”

Merkezimiz İstanbul’da. Ankara’ya da çok sık gidip, geliyoruz. Sendika olarak bürokratik bağlarımızı kuvvetli tutmaya çalışıyoruz. Üçüncü yönetim kuruluyuz. Kendi yağında kavrulmaya çalışan bir sendika. Üyelerin gelirinden başka bir geliri yok. Aktif olarak 370 üyemiz var ama sektörde 3 binden fazla oyuncu var. Ulaşmamız gereken büyük bir kitle olduğunun farkındayız. Ama yavaş yavaş… ‘Ufağız, küçüğüz ama emin adımlarla yürüyoruz.’ Ankara ile bağlarımızı sıkı tutmaya çalışıyoruz. Devletin bir sektör olarak bizi tanıması ve adını koyması gerekiyor. Uluslararası Oyuncular Sendikası’nın yönetim kurulundayız. Avrupa’da toplantılara katılıyoruz. Çok ciddi yollar kat ediyoruz.



 

Largo, bu sezonun yeni oyunlarından biri. Nasıl bir oyun?

Largo, Vaclav Havel diye bir Çekoslovak bir oyun yazarının metni. Bilge Emin yönetiyor. Bizim Türkiye’de bulabildiğimiz çok nadir kadın yönetmenlerden biri. Vaclav Havel, ilginç bir yazar. Çünkü tiyatro sektöründe oyun yazarlığı yapıp, cumhurbaşkanlığını da yapmış tek insan. Tuhaf bir geçmişi de var. Entelektüel aydın kimliğiyle ilgili farklı bir paradigması var içerisinde. Bulunduğu toplumu değiştirmek, bulunduğu toplumu dönüştürmek, daha iyi bit toplum yaratabilmek için bir toplum mimarı gibi çalışmış. Çok ilginç de bir oyun “Largo Desolato.” ‘Ağır Yalnızlık’ demek. Eskişehir’de hangi isimle oynayacağımızı hala karar vermiş değiliz. Büyük ihtimalle “Largo Desolato” olacak oyunun ismi. Kara komedi bir oyun. Prömiyeri 13 Aralık’ta. Aralık sonuna kadar oyunu oynamaya devam edeceğiz.  

Bu kadar yoğunluğunun içerisinde bize zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim. Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?

Teşekkür ederim, böyle bir fırsat verdiğiniz için. Önemlisiniz. Yeniden görüşmek umuduyla…

Haberler