Eskişehir ‘Bütünşehir Yasası’ kapsamına alındı. Yasayla birlikte yetki alanı da genişledi. Yasanın Eskişehir’e olumlu ve olumsuz ne gibi etkileri var?
Burada ihmal edilen kırsal bölgelerin Büyükşehir Belediyeleri’nin eliyle geliştirilmesi amaçlandı. Özellikle de kırsaldan kentte göçün engellenmesi yönünde… Ama şuan geldiğimiz noktada bunun böyle olmadığını gördük. 2013 yılının kesin hesabında Büyükşehir’in, Mahalli İdareler ’den aldığı pay 160 milyon lirayken, yasadan sonra bu pay 250 milyon liraya çıktı. Burada çok ciddi bir artış var. 6360 sayılı yasaya göre Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) diye birim kuruldu. Büyükşehirlerin ihmal ettiği, hizmet etmediği yerlerde YİKOB devreye girer, Büyükşehir adına o işleri yapar ve yaptırır. Ödeneğini de Büyükşehir’den keser. Ama bugüne kadar hiçbir yerde işletilmemiş. Dolayısıyla bir keyfiyet oluşmuş. Artan gelire karşın kırsal hizmet görmemiş.
“Ulaşım yetkisi ve sorumluluğu Büyükşehir’de…”
Bunun en canlı örneğini geçenlerde yaşadık. Yasaya göre ulaşım, toplu taşıma yetkisi, görevi ve sorumluluğu Büyükşehir Belediyesi’nde. Büyükşehir Belediye Başkanının çıkıp, ilçelere koyduğu seferler için, firma temsilcilerine ‘belediye başkanlarınızı’ ikna edin demiş olması ya görevden kaçmak ya da konuyu savsaklamaktır. Samimi değil. Böyle bir açıklama yapılamaz.
“Kütahya Porsuk’u kirletiyorsa, sen de Sakarya’yı kirletiyorsun”
Yasayla ilçe belediyelerinin İller Bankası payından yüzde 30’u Büyükşehir Belediyesi’ne, yüzde 10’u da ESKİ’ye kesiliyor. Buna rağmen ilçeler, ESKİ’den de hizmet alamıyor. Ufak tefek şeyler tabi ki yapılıyor ama yeterli değil. Sarıcakaya ve Mihalgazi’nin, Sakarya Nehrini kirlettiğini biliyor musunuz? Bu Eskişehir’e yakışıyor mu? Yılmaz Büyükerşen bir televizyon programına çıkıp, Kütahya’nın Porsuk’u kirlettiğinden bahsediyor. Sakarya’yı da sen kirletiyorsun. Yani ‘dinime küfreden Müslüman olsa’ diye bir söz vardır. Siz şimdi üstünüze düşeni yapmayacaksınız, başkalarının kusurunu göreceksiniz. Çok basit yöntemlerle bu kirliliğin önüne geçebilirsiniz. ESKİ’nin geçen yık ki karı 120 milyon liraydı. Böyle bir para varken, önlem almamak keyfiyettir.
“Tepebaşı ve Odunpazarı’nda yaşayan vatandaşın aldığı toplu ulaşım hizmetini taşradaki 12 ilçenin seçmeni de almalı…”
Büyükşehir’in ilçelere hizmet götürme noktasında ‘keyfi’ davrandığını söylediniz. Büyükerşen neden böyle bir risk alsın? Sonuçta yasa nedeniyle ilçelerde yaşayan seçmenin de oyuna ihtiyacı yok mu?
Tepebaşı ve Odunpazarı’ndaki seçmen yoğunluğunu benden daha iyi biliyorsunuz. Oraları alamadıktan sonra diğer ilçeleri almanın bir esprisi yok. Seçmen karşılığı olarak söylüyorum bunu. Odunpazarı ve Tepebaşı bölgesinde, kültürel ve sosyal faaliyetlerle oradaki kitlenin gönlüne girilirken, kırsaldaki seçmenin, seçime çok tesiri olmadığı düşünülerek ihmal ediliyor. 3,5 yıldır yasada yetki kendisinde olmasına rağmen ulaşım problemini çözmüyor. Tepebaşı ve Odunpazarı’nda yaşayan vatandaşın aldığı toplu ulaşım hizmetini taşradaki 12 ilçenin seçmeni de almalı. Vatandaşın böyle bir hakkı var. 65 yaş üstü için toplu taşımayı ücretsiz kullanma hakkı var. Bu karar şehir merkezinde uygulanıyor da, diğer 12 ilçede niye uygulanmıyor? Burada bir mağduriyet var. 3,5 yıldır bastırıyoruz ama kabul ettiremiyoruz. Belediyeye otobüs alması için kredi kullanma yetkisi verdik. Buradaki amaç neydi? İlçelerde yaşayan vatandaşların ulaşım ile ilgili haklarının verilmesiydi.
İlçelerden kent merkezine yolcu taşıyan otobüs firmalarının temsilcileri, Büyükşehir Belediyesi’ne ait otobüslerin seferlerine son vermesi için ilçe belediye başkanları ile görüştüklerini, onların da kendilerine ‘biz böyle talep etmemiştik’ dediklerini aktardılar. Burada, ısrar edilen kararın arkasında durmama gibi bir durum mu söz konusu?
Biz ilçelerdeki mahallelerin ilçe merkezlerine, ilçe merkezlerindeki vatandaşın da şehir merkezine taşınması gerektiğini söyledik. Tepebaşı ve Odunpazarı mahallelerinde yaşayan vatandaşlarımız toplu ulaşımdan nasıl faydalanıyorsa, diğer ilçelerinde aynı şekilde faydalanması gerektiğini belirterek bir rapor sunduk. Onlar da, ‘oralardan taşınacak yolcunun yeterli olmayacağını, oraya otobüs verildiğinde otobüslerin para kazanamayacağını’ iddia ederek, yaklaşık üç buçuk yıldır bunu savsaklıyorlar. Bunun karşılığında da oradaki vatandaş hizmet alamıyor. Şimdi ne yaptı? Hemen apar topar ilçe merkezlerine sabah geliş, akşam dönüş seferi koydu. Şimdi bu hizmet mi? Değil. Bu kadarcık işi bile ‘ilçe belediye başkanları bunu istiyor, AK Parti bunu istiyora’ getirdi. Evet biz bunu istiyoruz ama buna ilavede olmalı. İlçe mahallelerindeki vatandaşın taşınmasını da bekliyoruz.
Sizin ısrarınız, ilçelerde ulaşım hizmetini bugüne kadar gerçekleştiren bir kesimi mağdur etmedi mi?
Tepebaşı ve Odunpazarı’nda yaşayan vatandaşlarımızın nasıl ulaşım hakkı varsa, kırsal da yaşayan vatandaşımızın da ulaşım hakkı var. Bu hakkı taşrada yaşayan vatandaşlarımıza çok görüyoruz. Niye bu haktan onları mahrum bırakıyoruz. Vatandaşın hakkını, vatandaşa teslim edelim.
Büyükşehir ilçelerde otobüs seferleri başlattı. Ancak alınan otobüsler kredi ile alındı. Yani borç söz konusu. Bu borcun üzerine mazot giderleri, bakım masrafı gibi masraflar da eklendi. Sizce 2,70’e belediyenin ilçelere yolcu taşıması bir kamu zararı doğurmuyor mu?
Özel sektör mantığı ile çalışsın. Daha küçük araçlar alsın. Ya da ring sistemi uygulasın. Falan ilçede üç tane taşımacılıkla geçinen insanın menfaatini düşünerek, oradaki insanların ulaşım hakkını gasp etmek doğru bir yaklaşım değil.
İlçeler ölüyor. Hayvancılık ve tarım… Bunlar merkezi hükümetin teşvik edeceği şeyler değil mi? Sadece ulaşımla ilçelerdeki sorun çözülebilir mi?
Sadece ulaşım değil. İlçe merkezlerinde hem hükümetin, hem de Büyükşehir’in yapması gereken şeyler var. Oradaki göçün bir şekilde engellenmesi, tarım ve hayvancılığında desteklenmesi gerekiyor. Desteklemek içinde vatandaşa ulaşabileceği bir yol yapacaksınız. İçme ve kullanma suyuyla ilgili sıkıntılarını gidereceksiniz. Ulaşımla ilgili problemlerini gidereceksiniz. Gerisi kendiliğinden gelir zaten. ‘Ben bundan zarar ederim, ben bunu yapmam’ gibi bir lüksün içerisine girerseniz, o zaman vatandaş da ister istemez şunu sorar: “6360 bize bir şey kattı mı, bizden bir şey götürdü mü?” Bu sorunun cevabı net değil şuan.
“Hoca’nın diline pelesenk yaptığı şeyler var…”
Büyükerşen sık sık Meclis’teki AK Parti grubu tarafından engellendiğini söylüyor. Bir engelleme var mı?
Hayır. Hoca’nın diline pelesenk yaptığı şeyler var. Yaklaşık iki yıldır da engellemeleri kitap olarak bastıracağını söylüyor. Bastırsın görelim. Meclis kararlarının yüzde 95’i ittifakla geçmiş. Bazı konularda keyfiyet var. İSMAR’ın olduğu alan için biz iki yıl önce Yılmaz Büyükerşen’e yetki vermişiz. ‘Satabilirsin, kiraya verebilirsin’ diye. Uzun yıllardır boş bekliyor. Orada bir keyfiyet yok mu sizce? Burası niye boş bekliyor. Şuan o yetkiyi kullanmıyor.
“Şuan belediyenin 11 tane şirketi var. Kar eden hiçbir şirketi yok…”
Kurtuluş Pazarı’nın altındaki otoparkı şirkete istemiş. Biz de demişiz ki; ‘senin şirketlerin şeffaf değil. Meclis olarak biz denetleyemiyoruz. Kar veya zararını da göremiyoruz. Getir karını, zararını görelim.’ Onu da söylemiyorlar. Şuan belediyenin 11 tane şirketi var. Kar eden hiçbir şirketi yok. Sakarya Caddesi, Şair Fuzuli Caddesi, Kızılcıklı Caddesi’nde otopark işleten bir şirket var. KENTTAŞ. Bu şirket zararda. Bunun akıl ve mantıkla bir izahı var mı? Bu şirketin maliyeti nedir? Kira vermiyor, elektrik, su parası yok. Eleman haricinde hiçbir maliyetinin olmadığı, üç tane ana caddede otopark işi yapan şirketin zarar etmesine biz anlam veremiyoruz. Şimdi bu şirket zarar ediyorsa burada bir keyfiyet, vurdumduymazlık var.
“Dış ilçelere hiç hizmet vermeden, sadece Yılmaz Büyükerşen’in böyle birkaç tane afaki projesine körü körüne, hiç sorgulamadan destek olunması bekleniyor…”
Biz Meclis’te 29 kişiyiz. Bunun 24 tanesi dış ilçelerden gelen arkadaşlarımız. 10 tanesi belediye başkanı. Biz merkezden sadece 5 kişiyiz. İlçelerine hizmet alamayan arkadaşlarımızın altyapı, arıtma, yol ve ulaşımla ilgili problemleri var. Dış ilçelere hiç hizmet vermeden, sadece Yılmaz Büyükerşen’in böyle birkaç tane afaki projesine körü körüne, hiç sorgulamadan destek olunması bekleniyor. Öyle aman aman engellediğimiz hiçbir şey yok.
AK Parti grubu olarak aldığınız kararlarda İl Başkanınız Dündar Ünlü ’nün bir etkisi oluyor mu? Yani verdiğiniz kararlar siyasi mi yoksa gerçekten şehrin menfaatine mi?
Dündar Ünlü bizim grup başkanımız. İl Başkanımızla istişare etmemiz gayet doğal. Her Meclis toplantısı öncesi, meclis üyesi arkadaşlarımızla toplanıp, gündemdeki maddeleri görüşüyoruz. Olumlu, olumsuz tarafları konuşuyoruz. Yüzde yüz görüş birliğine varmadığımız kararlarda çıkıyor ama çoğunluk ne diyorsa onu yapıyoruz. Aldığımız kararlar siyasi değil. Mantıkla hareket ediyoruz. Söz konusu Eskişehir’se gerisi teferruattır. Biz burada Eskişehir’in menfaatine olanları yapmak zorundayız. Bu görevler gelir geçer. Bugün ben belediye meclis üyesiyim, grup başkan vekiliyim. Yarın olmayabilirim. Bu şehre ihanet etmek mümkün mü? Böyle bir şey olmaz.
“Yılmaz Büyükerşen’in, 18 yıldır yönettiği bir şehrin 25 binlik planı yoktu…”
Yılmaz Hoca’nın biraz hoyrat bir tavrı var. Kibirli, hor bakan, küçük gören bir anlayış. Kusura bakma sen bu şehre mal olmuş olabilirsin ama her düşündüğünde doğru olacak diye bir şey yok. Yılmaz Hoca, karşısındakini öğrencisi gibi görüyor. ‘Ben hocayım, ben profesörüm siz ne anlarsınız’ anlayışı ile yaklaşıyor. Yılmaz Büyükerşen’in 18 yıldır yönettiği bir şehrin 25 binlik planı yoktu. Bizden önceki Meclis’te Cumhuriyet Halk Partisi çoğunluktaydı. O zaman da geldi meclise. İptal edildi ve Meclis’ten geçemedi. Kendi çoğunluğunun yapamadığını biz yaptık. AK Parti çözdü bunu.
Odunpazarı Belediyesi’nin güneş enerjisi santrali kurarak kamu yararı sağlayacağı bir proje geldi Büyükşehir Meclisi’ne. Ama bu AK Partililerin oylarıyla geçmedi. Buradaki gerekçeniz neydi?
Küçük bir teknik eksik vardı orada. Giderilebilirdi.
Harun Karacan’ın kendi arsasıyla ilgili bir talebi gündeme geldi Meclis’te. Harun Karacan’ın bu talebinden çok komisyondaki AK Partili üyeler arasında yaşanan fikir ayrılığı konuşuldu? Neden böyle bir fikir ayrılığı yaşandı?
Her kararımızda olduğu gibi bu kararı da istişare ile aldık. Vatandaş tarafından hoş karşılanmayacağını düşünen arkadaşlarımız vardı. ‘Bu normal bir taleptir’ diyen arkadaşlarımız da oldu. Oradaki sorun Harun Karacan’ın Genel Başkan Yardımcısı olmasıydı. Dolayısıyla halkın bunu hoş karşılamayacağı, bundan dolayı partinin yıpranacağı yönünde bir kanaat oluştu. Ama o kanaatin içerisinde çoğunluk ne diyorsa onu yaptık. Çoğunluk, ‘vermemiz gerekiyor’ dedi ve verdik. Sonra veto edildi. Oda TV’ye çıktı, Sözcü Gazetesi’ne çıktı. Genel Merkez devreye girdi. Harun Bey istişarelerini yaptı ve talebini geri çekti.