Manken Aysun Kayacı’nın yıllar evelinden kendisini gündeme taşıyan 'dağdaki çoban'la benim oyum eşit mi” sorusunu güncellemekte fayda var. Sorunun güncellenmiş hali şu olabilir zannediyorum: Benimle yerelde ve genelde adrese teslim ihalelerle zenginleşen, bilmem ne kadarlık kredilerle beslenen, vergi borçları her akıla gelişte affedilen, eşini dostunu, yine eşi ve dostu yardımıyla makam ve mevki sahibi yapan adamın oyu eşit mi? Eşit diyorsanız yanılıyorsunuz. Örnek vermek gerekirse; pandemi döneminde ölümü göze alan sağlıkçılar ile yukarda bahsettiğim cenahın oylarının eşit olması mümkün mü? Niteliksel olarak eşitsizliğe yeterli bir örnek zannediyorum. Öte yandan niceliksel olarak bakıldığında da yukarda saydıklarım zati muhteremler, taş çatlasın toplumun %20’sine denk gelir, gelmez. Toplumun geri kalanı sen ben bizim oğlan…İşin daha vahimi emekliden işçiye, öğretmenden çöpçüye kadar herkesin, Türk iş verilerini göze alırsak açlık ile yoksulluk arasına sıkışmış olması. Toplumun en geniş kesimi daraltılmış seçim bölgesi hesabı yapıldığı günlerde daraltılmış cüzdanlara mahkum ediliyor. Kimi zaman gönüllü bir mahkumiyet olduğu kanısına varıyorum ya neyse.
Oyunun ve oyların aynılaştığı bir süreçten geçiyoruz. Tek sorun toplumun çoğunluğunu oluşturan bu kitlenin oylarını hangi partiye, kime ve neye vereceği yönünde henüz net bir tavır geliştirememesi gibi görünüyor. Mevcut siyasi aktörlerin, zülfü yâre dokunmadan “marjinalleşmemek” adına makbulü ıskalaması kararsızlığın en önemli nedeni olabilir. Ama görmemezlikten gelinebilir. Nitekim geliniyor.
AK Parti eleştirisi, artık siyasi sıradanlığın en büyük göstergesi. Sıradışı bir dönemden geçerken, bu kadar sıradan söylem ve retoriklerle bir şeyleri değiştirmeye talip olmak inandırıcı olmaktan çok uzak. Anayasayı kimle yaptıkları tartışılırken, kendilerini savunmaktan bitap düşen, anayasayı kimler için yapması gerektiğini tam olarak ifade edemeyen muhalefet, inanç üretemeyen siyasi aktörler arasında kendine yer ediniyor. Öncelik zannediyorum partilerin kimlerin oyuna talip olduğunu net olarak belirlemesi. Siyasi aktörlerin bu denli kararsız oluşu nedense yadırganmıyor. Bir anket yapılsa, partilere “kimlerin oyuna talipsiniz” sorusu yöneltilirse, zannediyorum partilerin tamamı kararsızlar havuzunda yer alacak. Yüzer gezer partileri saymıyorum bile. İşte böylesi bir dönemde Deva Partisi bu boşluğu doldurmak iddiasında. Ancak o radikal söylemleri duyamadık. AK Parti eleştirisinden öte bir şey yok. 2013 yılı öncesindeki AK Parti olma heveskârı olduğu izlenimi vermekten öteye geçemedi. DEVA’nın bu kadar sıradan söylemlerle bir şeyleri değiştirmeye talip olması inandırıcı gelmese de, Eskişehir il kongresinin yapıldığı salonu doldurması da, toplumdaki arayışın nedenli kuvvetli olduğunun delili değil mi?