SONER UÇAK YAZDI...
Büyükerşen, tarım konularını konuşmak üzere Halk TV’nin konuğu oldu. Yaklaşık 50 dakika süren programı soluksuz izledim. Bilmediklerimizi söylediği için değil, yahut tarıma ilişkin sorunların tamamını çözecek formülü duymayı da beklemiyordum. Fetönün ayağı, kolu, bacağından öteye başka bir şey duymadığımız, duyamadığımız ekranlarda, ülkenin kanayan başka bir sorununa dair birkaç kelam.
İşin içinde Yılmaz Hoca olunca birkaç farklı kelam duyabilme umudu ile oturdum ekranın başına.
İktisat profesörlüğünden, bir ziraat mühendisine, oradan Fakir Baykurt’u aratmayan köy tasvirleri ile 50 dakikalık bir muhabbet sonrasında köy üstüne düşünmeden edemiyor insan.
xxx
“Kızlarla erkekler afadersiniz şey yapıyorlar” dedirtilerek köyün varlığını korumayı amaç edinmiş Köy enstitülerinin kapatılması ardından taşı toprağı altın diyerek büyükşehirlere göç edenlerin, aradıkları altını bir türlü bulmadıkları süreçlerden geçtikten sonra, yeniden dönebilecekleri bir köyleri vardı en azından.
Nitekim; şehirde tutunamayanlar köylerinin yolunu tuttular “hadi gel köyümüze geri dönelim” .
Şehirde kalıp çoluk çocuğu okutmak isteyenler ise politikasızlık sonucunda kalifiye eleman olmadılar.
Çimento harcına hapsedilmiş tutsaklık sonrasında amaçlarına ulaştılar.
Kendilerinden sonraki kuşaklar kalifiye eleman olmayı başardı.
Fakat, her dönem aksaklıklarla anılan eğitimde mezun onca öğretmen atanmayı bekledi durdu.
İnşaat deryası ülkede, bir dönemim gözde mesleği inşaat mühendisleri işsiz kaldı.
Üniversiteler, bir dönem ülkenin ne eksen yetişen topraklarını saran sarmasıklar gibi.
Bilmem kaç yüz üniversite açıldı, fakat işe gelince “iş yok”.
Dönsek nereye döneceğiz.
Köy artık hiç varılmayacak kadar uzaktı. Orada bir köy var mı? O bile muamma.
Bizler gibi şehrin koşturmacasına sıkılanların sık sık dillendirdikleri “bir arsa alırız domates biber eker geçinir gideriz” demek artık ütopyadan daha ziyade deli saçmalaması.
Petrol kuyun, gübre fabrikan yoksa köyde bir iş yapabilmen olanaksız.
Devletin teşvik diye sana verdiği kuru para ile geçineceksin ya, o paranın geçimine yetmesi için biraz fazla arazin olması gerekiyor.
Hepsi olağan gelebilir.
Fakat domatesin artık kokmadığından belli, o köyün orada olmadığı.
Bakır bakraçlarda yoğurt geliyor mu evlerinize?
Köylü bir akrabanız “alın çoluk çocuk yiyin, ellerimle yaptım valla” diyerek önünüze koyduğu kapları tek tek açıyor mu?
Köylüler bile artık yumurtasını marketten, sebzesini pazardan almak için ilçelere geliyorlar.
İlçeler, köylüsüz köylere döndü dönüyor.
Köyler; tarlasız, domatessiz, bibersiz en küçük yerleşim yeri.
Pardon, zaten hepsini mahalleye çevirmedik mi?
Bir baskı var üstümde, bilmem mahalleden midir?
“Domates nasıl kokardı?” diye soracaklar bizden sonraki kuşaklar.
Gel de anlat…