Soner Uçak yazdı...
Binlerce ölüm söz konusu. Depremin aldığını candan çok daha fazlasının, çürük binalar ve sağlıksız zeminlerden kaynaklandığını biliyoruz.
Mesele şurada başlıyor.
Ülkemizde parası olan herkesin balıklama daldığı iki meslek var zannediyorum.
Biri inşaat, bir diğeri ise medya.
Biri kentleri işgal ediyor, biri beyinleri
Her ikisinin taşeron olarak kullanıldığı yıkımların altında ülke insanı olarak bizler kalıyoruz.
Suçu işletenleri bir türlü bulamıyoruz.
İşlenen suçluların taşeronları birer birer toplanıyor.
Pek çoğunun davasından bihaber olacağız.
Çünkü doğru düzgün bir bilgi akışı olmayacak.
Herkes kendisinin duymak istediğini söyleyecek bir kanala sahip.
Diğer mesleklerde durum böyle değil.
Gözünü sevdiğim kasaplık öyle mi?
Bıçak eninde sonunda senin etine geliyor.
Ya berberlik.
Bir kişiyi yanlış tıraş et bakalım yediğin dayağı bir daha unutuyor musun?
Ama ne inşaatta, ne basında böyle bir kaygı yok.
Parası olan bir dönem gazete alırdı.
Şimdi parası olana gazete aldırılıyor.
Bir şekilde para bulan kişi “valla biz de inşaat işine girdik” deyip binaları bir biri ardında diziveriyor.
İnşaat mühendisleri kafede garson, gazeteciler “ne iş olsa yaparım”da kaldı.
Hasılı; barınmayı ve haberi bir karhane olarak görenler şimdi birilerine ceza kesmek derdinde.
Depreme “doğal afet” diyenler, barınmayı doğal bir hak olarak görmemekte ısrarlı.
Biz ise birileri cezalandırılmalı diye bekliyoruz.
Ceza kesmek sorun değil. Asıl sorunumuz bana kalırsa gerçek suçluları bulabilmekte.
Yoksa birkaç müteahhitti yakala, birkaç gazeteciyi susturmaktan öteye geçmeyecek deprem ile olan sınavımız.
Ve bu gidişle de hep sınıfta kalacağız.