Yanılmıyorsam önce Murat Taşkın ardı ardında 3 köşe yazarak ESOGÜ Tıp Fakültesi’nin depreme ciddi zafiyetleri olduğunu belirtmişti.
Ardından Cihan Yıldırım, Soner Yüksel ve Vedat Celal Alp aynı konuyu kaleme aldı.
Yanılmıyorsam bir kaç kez de hem gazetelerde, hem de haber sitelerinde ESOGÜ TIP Fakültesi aynı konuyla gündeme geldi.
Bu haberler ve köşe yazıları ardından ESOGÜ’yü bir taş yönetseydi zannediyorum dile gelir “merak etmeyin hastanemiz sapa sağlam” derdi.
Yahut, “evet birkaç zafiyetimiz var en kısa süre içerisinde bu eksikleri tamamlayacağız” diyerek sorumluluk bilincine sahip olduğunu göstermek zorunda kalırdı.
Taşın konuşmasını beklemek bir mucize ancak, bana kalırsa ESOGÜ gibi köklü bir üniversitenin bu yönetim enkazı altından çıkıp sağ olduğunu göstermesi daha büyük bir mucize…
Çok iyi biliyorum ki; Osmangazi Üniversitesi bir kez daha şişeye konup denize salınan bu mesaja, bu cevap ver çığlığına o şişe gelip burnunun ucuna çarpsa bile cevap vermeyecek.
Belirtmekte fayda var, cevap bekleyecek kadar saf değilim…
Yazılan onca yazının, yapılan onca haberin ardından ESOGÜ yönetiminin soruyu görmediğini ya da duymadığını düşünmek saflıktır nitekim. . Asıl mesele; bu denli gözardı edebilme yeteneğinin kazanılması ya da kazandırılması.
Ama şaşırmıyorsunuz belli bir yerden sonra.
Osmangazi Üniversitesi kendisini, ne kente, ne öğrencilerine, ne akademisyenlerine, ne de biz zavallı gazetelere karşı sorumlu hissediyor.
Sorumluluk duygusunun şahlandığı tek bir adres var. Talimat gelirse açıklama da gelir elbet.
Biz şimdilik kurumsal aklın, bilim yuvalarında bile nasıl törpülendiğini seyretmekle mükellefiz.