ERDAL AKYAZI YAZDI....
Gündemimiz maalesef çok farklı bir yere taşındı..Biz mikrobiyolog yada enfeksiyon uzmanı değiliz. “Korona nedir, ne değildiri” tartışmak haddimizi aşmak olur.
Ancak, bu pandemik salgın ve devletlerin bu salgın karşısında takındıkları tavırlar bizim alanımız olabilir.
Normal zamanlarda, olağan süreçlerde bazı şeyleri gözlemlemek insanoğlu için zor olabiliyor.
Ama anormal durumlar, dikkatli gözlerin gerçeği yakalamak için oldukça önemli fırsatlar sunuyor.
Çağımızın modası olarak sunulan neoliberal politikaların insanlık tarihinde ve devletler mizanında nereye evrildiğini, ilk 2009 ekonomik krizine tanık olanlar hatırlayacaktır. Meşhur morgıç kriziyle başlayan ve devamında bu krizin piyasa da oluşturduğu panik sebebiyle kamu kaynaklarının sömürülmesi vakasıdır.
Sadece ABD batırılan şirketlere 2 trilyon dolar aktararak sözüm ona piyasadaki yangını durudurabilmişti.
Bu para belki de Amerikan vatandaşlarının çok arzu ettiği sağlık sigortasını gerçekleştirecek bir para idi ama, sermaye kesimi ulaşılabilir sağlık sisteminden çok kendi krizinin çözülmesini istemişti ve Birleşik devletler siyaseti de bunu öncelemişti.
Yani hiç olmaması gerektiği halde (Neoliberal ekonomik sisteme göre) devlet ekonomiye müdahale ederek batık şirketleri kurtarmıştı.
Bunun konumuzla ne alakası var demeyin, çok alakalı.
Bütün dünyada artık Neoliberal ekonomik politikalar ve tezahürleri (Orta büyüklükteki devlet ekonomilerini aşan şirket ciroları) sebebiyle devletler artık sessizleşen halkı değil, büyüyen şirketleri idare etmekte zorlanır hale geldiler.
Örneğin; bir Alman ilaç şirketi korona virüs aşısında çok ilerleme kaydettiğini açıklayınca, Trump bu şirketin sorumlusu ile aşının Birleşik Devletlere satılması talebiyle toplantı yapıyor ve belli bir aşamaya da geliniyor.
Sonrasında Merkel'in müdahalesi ile iki ülke arasında siyasal gerilim meydana geliyor ve şirket yöneticileri fiyat yükseltiyor.
Şirketler için bütün mesele bu; nasıl daha fazla kar ederim?
Alman şirket için Almanya’nın imkânlarını kullanarak o üretimi yapmasının hiç bir değeri yok.
Korona virüsü yaygın bir tehdit olarak bütün insanlığı rahatsız eden bir olay.
Devletler açısından da bir prestij meselesi olmak yanında, bir biyolojik silah aynı zamanda.
Karşının zayıf kalması ya da sizin aşıyı elinizde bulundurmanız size üstünlük sağlıyor.
ABD en son 1,2 trilyon dolar ayırdığını ifade etti bu iş için.
Kanada Başbakanı vatandaşlarına “siz sağlığınızı düşünün para bizim işimiz” dedi.
Almanya 800 milyar avro ayırdığını ilan etti.
Çin korona ile mücadeleyi başardığını açıkladı her ne kadar tartışmalı da olsa.
Bunlar aslında bir psikolojik savaşın da işaretleri.
Bizim yönetimimiz bu iş için 100 milyar lira ayırdığını ifade etti. Şirketlerin işlemesi için ayrıldı bu para. Sadece 2 milyar devletten sosyal yardım alanlara ayrıldı, gerisi şirketlere.
İşçiye, memura, köylüye, işsize sabır ve dua telkin edildi.
Türkiye’nin bir kenarda 100 milyarı var mı?
Hangi kaynaktan soruları bile sorulamadı, sorulsa da cevaplanmadı.
Biz söyleyelim; bu 100 milyar için ya dışarıdan borçlanılacak ya da 100 milyar varlığı tek fon işsizlik fonudur; işsizlik fonu para basılarak yağmalanacak.
Korona virüsü ile mücadele de sağlıklı yönetilemiyor. Bir ülke kendi ihtiyacı olan test kitlerini neden ABD ye satar, hadi fazlan vardı sattın hekimlerin test taleplerinin neden yüzde 25 ine onay verir.
Vaka sayısı hergün ikiye katlanırken bu rahatlık neden?
65 yaş ve üzerine sokağa çıkma yasağı koydunuz. Her gün annesi babası ile görüşen oğlunun, kızının işyerleri açık ve salgının yayılmasına müsait, bu insanları nasıl koruyacaksınız.
Bizim önerimiz en az 14 gün sokağa çıkma yasağı uygulanmalı. Temel ihtiyaç maddeleri üreten işyerleri hariç bütün işletmeler kapatılmalı.
Çalışan işletmelerde üretim yapan arkadaşlarımız iş çıkışında muhakkak teste tabi tutulmalıdır.
1. Koronavirüs salgını karşısında işçiler, "çalışırsan hastalanabilirsin çalışmazsan işsiz veya aç kalırsın" ikileminden kurtarılmalıdır.
2. Koronavirüsle mücadele için çalışması zorunlu olan sektörler dışındaki işyerlerinde çalışma durdurulmalıdır.
3. Çalışmayan veya çalıştırılmayan işçilere işsizlik sigortasından ödeme yapılmalı, işsizlik sigortasından yapılan bu ödemeler için servet vergisi getirilmelidir.
4. Sosyal sigortalar sistemine bu vergilerden pay aktarılmalıdır.
5. İşçilerin kredi kartı borçları faizsiz olarak ertelenmelidir.
6. Her krizde bedel ödeyen işçiler hiç değilse bu sefer bedel ödememelidir.
7. Anayasanın Devletin görevlerini belirleyen 5. maddesi gereği, her işçi sağlığını tehdit eden bu kriz durumunda hem işinin hem sağlığının birlikte korunmasını, bu korunma süresinde gelirsiz kalmama hakkına sahiptir.
Bilime ve gerçekliğe sarılmaktan başka bir yol yoktur.