Soner Uçak yazdı...
Siyasi iktidar zannediyorum şöyle bir ortam bekliyor. Yaşanan tüm acıdan herkes payını alsın ama kimse dönüp bize bir şey söylemesin, toplu bir biçim de ise asla ve kat'a.
Deprem gibi felaketin toplumda yarattığı derin travmanın siyaseti etkilemesi kaçınılmazdı. Yaşanan bunca ölümden, bunca yıkımdan sonra toplumun feryat etmemesini beklemek çok başka bir düşünce yapısı gerektiriyor belki, ama feryat edenlere sopa göstermek çok daha başka.
“Şuanda yaralar sarılmalı bağırıp çağırmanın zamanı değil” diyenlerin bile o yaralardan fışkıran acılar sonrasında feryat edenlere saygı göstermesi, bu acıdan iktidarı sorumlu tutanlarla ise ciddi bir duygudaşlık kurması gerekiyor.
Her itirazda “bu işe siyaset karıştırmayın” demek, her feryadın ardında bir çapanoğlu aramak, iktidarın toplum ile kurduğu bağın zayıflığını göstermekten başka bir anlam taşımıyor. Dolayısıyla, iktidarın toplumla kurduğu bu zayıf bağda doğrudan siyasetin konusu. Öyle ya! İktidar sadece her halükarda kendisini destekleyenleri yönetmekle sorumlu değil. Ki, “her ne olursa olsun desteklerim” diyenlerin ve evde zor tutulan kitlenin de her geçen gün eridiği göz önüne alınırsa.
Bir ülke yüzde bir ile de yönetilir esasında. Baskı ve zor araçları ile bu mümkündür. Ancak, yaşadığınız ülkenin demokrasi gibi bir iddiası var ise ve ne yazık ki bu iddianın ülkemizde tek adresi sandık ise Cumhur ittifak’ın sopa göstermesinin neye hizmet ettiğini anlamak zor. Sanki azalan desteğe çözüm üretip, hayati sorunlarla baş etmek için yol ve yöntem arayışından vazgeçmiş, pek çok konuda olduğu gibi toplumun kendisinden kaçışını gizlemek derdinde.
Sosyal medyayı yavaşlat, birden bire yükselen protestolar karşısında ses kıs, tribünlerde yükselen protestolar sonrasında maçların seyircisiz oynatılmasını iste, sokakta protesto edenleri polislere dövdür, ekranları karart…
Yaşananlara baktığımız zaman ne depremde oluşan acı, ne de bu acının tedavi edilmesine yönelik bir adım söz konusu.
Peki; cumhur ittifakı ne yapmak istiyor?
20 yıllık uzun bir iktidarın ardından yorgunluğu her tavrından belli olan AK Parti ve ona sonradan eklemlenen Milliyetçi Hareket Partisi artık sorunlarla başa çıkamayacağının farkında. Fakat serde erkeklik var. Biz “gitmek istiyoruz” diyemiyor da sanki, gitmek için tüm fırsatları değerlendiriyor. Muhalefetin beceriksizliğine bu kez şans tanımak istemiyor. Yalnız bir sorun var. AK Parti giderken bile birlikte yaşamaya duyduğumuz inancı, ortak değerlere duyduğumuz hürmeti, baş tacı ettiğimiz kurumları, acılara duyduğumuz matemi ve kör topal olsa da demokrasimizden ne kadar götürürsem kardır gözüyle bakıyor sanki.
Bir gidişi var, görebilsen elden bir ülke gidiyor sanırsın sanki…