Eskişehir Bilecik Tabip Odası Başkanı Hamit Güçlüer, 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, 11 yıl önce Gaziantep’te görevi başında bir hasta yakını tarafından öldürülen Op.Dr. Ersin Arslan’ı anarak, “Şifa dağıtmaya çalışırken ölmek istemiyoruz” çağrısı yaptı.
Dr. Ersin Arslan’ın bir hasta yakını tarafından öldürülmesinin ardından 11 yıl geçmesine rağmen hekim ve sağlık çalışanlarının görevleri başında öldürülmeye devam edildiğine dikkat çekerek, “Ne yazık ki sağlıkta şiddet sorunu hala çözülmüş değil, tam tersine tırmanarak ediyor. Türk Tabipleri Birliği olarak 2016 yılından beri her 17 Nisanda, Sağlıkta Şiddetle Mücadele Gününde meslektaşımızı anarken, şiddetin nedenlerini sorgulamaya, şiddeti ortadan kaldıracak sağlık politikalarını dile getirmeye ve bu politikaların hayata geçirilmesi için mücadeleye devam ediyoruz.
COVID-19 nedeniyle 217 meslektaşımız hayatını kaybetti, ancak bizler hastalarımızı korumak için koşulsuz çalışmaya devam ettik. Deprem oldu hemen olay yerine koştuk. Aile fertlerini kaybeden, evi yıkılan, çalışma arkadaşlarını kaybeden hekimler dahi afet alanından ayrılmadı ve bir kişi daha yaşatabilmek için mücadele ettik” ifadelerini kullandı.
“Uygulanan sağlık politikaları şiddeti körükledi”
2003 yılından bu yana uygulanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile sağlığın meta, hekimlerin ise köleye dönüştürüldüğünü savunan Güçlüer,açıklamasında şunları söyledi: “Apartman bodrumlarına, penceresiz mekanlara sıkıştırılan 1. Basamak Sağlık Hizmetleri, bu ülkenin yurttaşları olarak hepimizin geleceğini çalan kara delikler olarak şehrin en uzak yerine kondurdukları “şehir/şirket” hastaneleri, eğitimden uzaklaşan, niteliği değil niceliği gözeten üniversite hastaneleri hem pandemide hem de depremde enkaz altında kaldı.Güvencesiz, esnek çalışma koşullarıyla güvenli ve sağlam olmayan binalarda sağlık hizmetinin verilemeyeceğini yine en son deprem bize gösterdi. Keza alınamayan randevular, alınsa bile 5 dakikaya sığdırılmaya çalışılan muayenelerle verilemeyen sağlık hizmeti, yok sayılan sağlık hakkı, iyileşemeyen hastalıklar, yapılamayan ameliyatlar, mesleki özerkliğe yapılan müdahaleler, hekimlerde ve sağlık emekçilerinde tükenmişliği, toplumun sağlığını bozdu. Sağlığımızı bozan, bizi yok sayan, tüketen, değersizleştiren sağlık politikaları şiddeti körükledi.”