İsmail Gezici yazdı...
İlk insansı bir ölüden çıkardığı kemikle, diğer kemikleri kırar. Kırılan kemik içindeki iliği yer.
Sonrasında ve aynı zamanda bir silaha dönüşür ilk üretim aleti olan kemik.
Kıt olan su kaynağını kendileri gibilerden korur ilk insansı.
Diğerlerinden fazlası, elindeki silahtır.
Kemik aynı zamanda artık silahtır.
Belki ilk cinayet işlenir.
İlk cinayet haset, kırgınlık değil, kaynağın kıtlığındandır.
Kavganın sonunda elindeki kemiği havaya fırlatır, kamera havada kemiğin yükselişini takip eder .
Kemik düşerken, bir başka zaman karşımıza çıkar .
Kemik artık bir uzay gemisidir.
Bu görüntüler Kubrick’in filmi Space Odyssey’e ait.
Milyonlarca yıllık bir zamanın kısa özetidir.
Bugün yaşadığımız bunun devamıdır.
Bir arada durmalıyız ,alet yapmalıyız ve kendimizi korumalı, kaynaklar için savaşmalıyız.
Birbirimizle değil bu sefer, birbirimiz için…
Çok uzun zamandan bahsediyoruz.
Sürenin uzunluğu anlamak için masallarınıza bakın.
Hepsi binlerce yıl öncesine aittir.
Masalı anlatan en eski, binlerce yılı kurgulayabilmiştir.
Öğreniyoruz.
Geçmişimizi bakıp nerden geldiğimizi anlamaya ve nereye gideceğimizi kavramaya çalışıyoruz.
Peki neden?
Bulabildiğim yanıt; merak.
Filmdeki kare gibi ilk alet kemik değil, taş’tı. Önemli değildir.
Mesele merak edip taşı alete çevirmektir.
Sonra sonra gökyüzüne bakıp merak etmektir.
Bu maceranın başı sonu meraktır.
Bugün insanlık aynı dürtüyle taşı yontmaya devam etmekte. Elbette daha fazla bilgiyle .
Artık magnetitile hematite biliyoruz.
İçindeki demiri kırakıra zorla alıyoruz.
Yetmiyor...
Demiri ergitip şekilllendiriyoruz.
Yetmiyor İçerisine başka elementler takviye edip özel çelikleri üretiyoruz.
Tren, fabrika, çatal , motor bir büyük sanayi .
Milyon yıllık tarihimizde, 19.YY.büyük sıçrama.
Hosbawn tanımı biraz değiştirirsek “Kısa 19 YY”.
Ve birinci doğadan ikinci doğaya geçiş.
Dolayımın, nezaketin, kültürün varlığı.
Peki ordamı kaldı?
Kemikle kemiği kırıp kemiğin iliğini yiyen kahramanımız, suyunu korumak için kendi türünü öldürüken, vazmıgeçti kendi türüne saldırmaktan ?
Yıllar sonra birileri “su savaşından bahsetmiyor mu?”
Enerji kayanağı için savaşlar devam etmiyor mu?
Üstelik artık eldeki bir kemik parçası değil, demirin keskinliği, ağırlığı.
Yüzyılımız tüm distopik kurguları sanayinin soğuk ,insana mesafesi üzerine kurulu.
Oysa bizi toplum yapan ,kültür yaratan, kent kurmamız , üretmemiz.
Bu distopyayı ret edelim.
İnsanoğlunun bu uzun yürüyüşünün temeli merak ise, kurmanın iradesi de hayallerinde gizli.
Distopyayı ret edelim.
Hayal ettik, etmeye devam edelim.
Çünkü, artık daha çok biliyoruz.
Hayalemize düşenler sadece bir çocuğun ham fikirleri değil,
Bir bilim insanının düşleridir.
Zamanın göreceliği, mekanın bağlamıdır.
Jules Verne bilim kurgusundan, elektrikli otomobillere, uzay çağına, kendi dünyamız dışında aradığımız yeni mekanlaradır.
Düşlerimiz, bizlere sadece sanatı değil, dünyamızı da yeniden, yeniden kurmamızı sağlar.
Eldeki kemik değil, 3d yazıcılardan çıkanlardır.
Eldeki kemik değil, Kepler keşif cihazıdır.
Eldeki kemik değil, üretilen yapay organlardır.
Üstelik…