Sanata dair köşemde bugüne kadar birden fazla sanatçıyı ağırladım. Resim, müzik, heykel, tiyatro, sinema ve daha nice konularına değindim. Bunların yanına edebiyatı da eklemeden olmazdı. Daha öncesinde konuk aldığım kişiler arasında edebiyatla uğraşan kişiler vardı. Bunun devam etmesini istedim ve yolu edebiyata çevirdim.
Bu haftanın konuğu, bir edebiyat emekçisi.
Son dönemde hazırlamış olduğu kitapla gerek Eskişehir’de gerekse de tüm Türkiye’de adından sıklıkla söz ettirdi. Öncesinde yapmış olduğu başarılı işleri unutmamak lazım.
İşte o kişi; sanatın tam ortasında faaliyet sürdüren, iyi bir edebiyatçı ; Mehmet Sadık Bozkurt
Son dönemde, herkesin gıpta ile baktığı, değerli Hocamız Sayın Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in hayatından seçkilerin yer aldığı kitabı çok beğenildi. Dildeki ustalığı Mehmet Sadık Hocanın kitabı sevdiren ayrı bir unsuru. Kendisine böylesine güzel çalışmaya imza attığı için teşekkür ediyorum. Şunu da söylemeden edemeyeceğim, Mehmet Sadık Hoca’nın sadece edebi yanı değil sanatçı ve programcı yanını unutmamak lazım.
Hayatına dair neler yaptığı ile ilgili güzel bir söyleşi gerçekleştirdik Mehmet Sadık Hoca ile umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar.
Bir de size tavsiyem ‘Bir Ömür ki Yılmaz Büyükerşen’ vakit kaybetmeden okuyun. Hayatınıza bakış açınız değişecek. Tekrar Mehmet Sadık Hocanın ellerine sağlık.
Mehmet Bey, Eskişehirliler sizi yakından tanıyor, biliyor. Biz sizi kendi cümlelerinizle tanımak istiyoruz. Mehmet Sadık Bozkurt kimdir?
Mizahi öyküler yazmaya bayılan bir Türk dili ve edebiyatı öğretmeniyim. Çeşitli lise, dersane özel okul ve en son da üniversitede dersler verdim. Emekli olup da kendisini emekli etmeyenlerdenim. Sanatçı- sanatsever buluşmaları var hazırlayıp sunduğum. “Diksiyon ve Etkili İletişim”de gönüllü öğreticiyim. Hayatım, etkinlikler içinde ve bana keyif veren okuma- yazma uğraşıyla geçiyor. Projeleri hiç bitmeyen biri, diyebilirsiniz.
Sanat camiasında başarılı işlere imza attığınızı biliyoruz. Türk diline yaptığınız katkıların hatrı sayılır. Nasıl başladı bu süreç?
Teşekkür ederim. Sanat ortamında sanatçılarla iç içe olmak insanı geliştiriyor, bakışaçımızı zenginleştiriyor. Ayrıca sanatçılara değer yüklemek Atatürk’ümün vasiyeti. Bilim; bir kişiyi, toplumu, ülkeyi güçlü kılar ama sanat da insanı insanlaştırır; ülkelerin geriye gidişi belki sanatla, bilimle, kültürle dengelenir.
Sanatçı; eserini ortaya koyuyor, üretiyor ama onu sergileme konusunda ortam bulamıyor. Biz, sanat geceleri ve imza programları düzenleyerek buna aracılık ediyoruz. Ne yazık ki kendim de kitap çıkarmaya başlayınca bunu düşünebildim, şimdi bu kitabı insanlara nasıl ulaştırırız, nasıl okuturuz derken yaşayan sanatçılara değer yüklemek fikri oluştu. Bu buluşturmalar; örnek olduk, iyi de oldu, bu işler Eskişehir’de çokça yapılmaya başlandı.
Ayrıca sorunuza bağlı olarak söyleyeyim. Dil çok önemli. Toplumu ayakta tutan anlaşma aracımız. Dil, “Benden ona hat kurmaktır.” Bu hattın kusursuz işlemesi lazım. Dili doğru kullanmazsak, iletişim kablosu kopar. Bazen karşımızdaki kişinin söylediğini değil de kastettiğini anlama tehlikesi oluyor. Dil bazen bıçaklanıp karşı tarafa saplanıyor. Bozuk dil, yanlış anlaşılmayı ve yanlış iletişimi getiriyor; ilişkileri bozuyor. Zaten eskiden beri “doğru yazma- doğru konuşma” ilgi alanımda. Hep dili kirletenlerin karşısında dil neferi olmaya çalıştım. Yaptıklarım dile katkı sayılırsa, meslekte öğrettiklerime inanmak ve yaşamda uygulamak sorumluluğu ve bilinci, diyeyim.
Türk diline ilişkin yazdığınız, teknik olarak tabir edeceğimiz kitaplar sonrasında biyografiler geldi. Bunun da bir başlama serüveni vardır. Bunu sizden dinleyelim?
Bazı hayatlar vardır, örnek alınmalı diye düşünüyorsunuz. Bu hayattan herkese biraz vermek, başarı, zeka, yetenek ve çalışkanlık kayda geçsin istiyorsunuz. Sanırım biraz da biyografiler içimdeki “vefa” duygusundan doğdu, diyebilirim.
Biyografilerdeki anıları, başarı öykülerini önemsemek gerekir. Aradan 100 yıl geçse, biri tozlu raflara elini uzatsa, benim adımı görüp bu kişi kitap yazmış dese; Yılmaz Hoca’yı tanısa, yaptıklarına bakıp “Vay be, ne insanlar gelip geçmiş!” dese, feyiz alsa fena mı olur?
Son dönemde çok konuşulan bir kitaba imza attınız. Eskişehir’in mimarı Sayın Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’e ait bir biyografi çalışması oluşturdunuz. Sizin için böylesine derya deniz bir insanı işlemek zor olmadı mı? Sizden dinleyelim hikâyesini?
Zor oldu tabii. Yaz yaz bitmiyor. Kalemim yaptıklarına yetişseydi bari! Malzeme istemediğin kadar. Benim kitap, “biyografi”den çok “seçki” oldu. Yılmaz Büyükerşen’in hayatının niçin yazılamadığını bu işe soyununca anladım. Kitaba başlarken Yılmaz Hoca’nın üniversitede ve kentte yaptıklarını 300 maddede topladım. Yayınevi sahibi maddenin birini yaz bakalım, dedi. Sanırım “Porsuk Çayı” idi. Yazdım, sadece Porsuk Çayı 35 sayfa tuttu. Götürdüm yayınevine. Haklı olarak yayınevi sahibi hesap makinesini eline aldı, bu sayıları çarptı: “ Böyle kitap olmaz.” dedi. “On bin dört yüz (10. 400) sayfa tutuyor.”, “ Buna nasıl fiyat koyacağım?” dedi. Doğru ya, bir yere koliyle gönderse kitapları, içine ancak 2 tane sığar. Anlayacağınız baş edemedim, özetin özeti yaparak maddeleri önemli ölçüde azalttım, Türk okuruna uygun hale getirip yazabildim. Bakıyorum da ilgi çekti, şu sıra “çok satanlar”ın içinde.
“Bir Ömür ki Yılmaz Yılmaz Büyükerşen” kitabı Eskişehir’in Yılmaz Hoca’ya teşekkürü sayılır. Kent resmen dönüştü. Düşünseniz ya, bundan yirmi yıl önce yolunu şaşıran turist gelirdi, şimdi Eskişehir’de turistlere çarpa çarpa yürüyorsunuz, sadece bu değil tabii. Ayrıca eğitim devrimi yaptı. Şimdi dünya “açık öğretim” sistemine gidiyor. Sadece “açık öğretim ” öngörüsü bile bu kitabı yazdırırdı.
Ayrıca bu kitabın hazırlanmasında çok fazla emeği geçen, projeyi sahiplenen Yayın Danışmanı Ergin İğdebeli’nin de hakkını teslim etmek gerekir, kendisine çok teşekkür ederim.
Kitapların yanı sıra yaptığınız etkili sunumlar ve programlarla insanların hafızalarında yer edindiniz. Bunlardan bahseder misiniz?
Bazı pogramlara izleyici olarak gidiyorum. Gelen izleyiciler, “Ne zaman başlatacaksınız?” diyorlar. Benim sunacağımı sanıyorlar. Avukat Ahmat Vural, kendi hayatını yazdığı “ Kendim Olabilmek” kitabının söyeşisi için moderatör araştırması yaparken üç kişiyi aramış, üçü de benim adımı vermiş. İnsanların aklına sunucu olarak kodlandım galiba. Bu güzel, ama benim en önemli yanımı, mizah öykücülüğümü, insanlardan uzaklaştırma yanı da var.
Edebiyatın, yazarlığın geldiğiniz noktada değerini nasıl buluyorsunuz? Kısaca bir değerlendirme alabilir miyiz?
Yazıya geçen edebiyat uçup gitmez, kalıcı olur. Satıra koymuşsak bir şeyi, hatırlamaya gerek kalmaz. Edebiyat, yazarlık; bize çok şey sunan hayatı kaydetmek ve insanlığı geliştirmektir. Bir deprem yaşadık, duygulandım ama o dramı bir arkadaşım edebiyata dönüştürerek anlattı. Ağladım. Edebiyat budur işte. Bir çocuk ölümü görürsünüz deniz kıyısına vurmuş. Bir fotoğrafla parçalanır, bambaşka olursunuz. Sanat, edebiyat budur işte. Bize göremediğimizi gösterir, duyamadığımızı duyurur.
Yoğunluğunuz arasında Esgündem26 ailesine zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Sizin ve Esgündem26 ailesinin başarılı çalışmalarını takip ediyorum. Kısa zamanda ses oldunuz, bizi aydınlatıyorsunuz. Başarılarınız sürekli olsun. Ayrıca beni de bu aileye kattığınız için size ve ekibinize teşekkür ediyorum.